Sadece Fuat Uğur, Ali’si yok…
Kimliğimde yazılı olan adım Ali Fuat. Ali’yi üniversite çağımda
terkettim. Eski arkadaşlarımı da buna zorladım. Alışmakta epey
güçlük çektiler.
Sebebini sormayın.
Yok çünkü, sevmedim o kadar, şimdi fikrim değişmiş olsa da.
Ağabeyimin yıllarca diline pelesenk ettiği hikayeye göre, Samsun
Devlet Hastanesi’nde doğup ikamet ettiğimiz Çarşamba’daki evimize
“Sarı Chevrolet bir taksiyle” getirilmişim. Ailedeki kahverengi
gözlü, esmer ve siyah saçlı tek çocuk ben olduğum için ileriki
yıllarda “Sen hastanede karışmış olabilirsin” diye beni hayli
kızdırıp üzdükleri de oldu. İnandım da. Biraz saf bir tarafım
vardır; inanırım, üzülürüm, güvenirim ve kazık yerim. Bu benim için
spor gibidir. Ama bu sayede çok iyi dostlar da edindim. Onlardan
bazılarını politik ayrışma sürecinde kaybettim, çok üzüldüm ama
“Demek ki yeterince sevmemiş beni” deyip arkadaş deposuna gönderdim
o isimleri.
Büyüme sürecinde, okulda ve iş hayatımda hep böyle oldu.
Ortaöğrenimimi Çarşamba’da ve daha sonra Samsun 19 Mayıs Lisesi’nde
tamamladıktan sonra Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi
İşletme Muhasebe bölümüne kaydımı yaptırdım. İlk yıllar yüksek
matematik, istatistik gibi derslerle anam ağladı. Ailemin ısrarıyla
bu bölümü seçmiştim. Geleceği parlaktı(!) onlara göre. Lisede fen
bölümünü de yine onlar istedi diye bitirdim. Oysa sözel insanıydım
ben ve onları bu konuda bir türlü ikna edemedim.
Sonuçta okul sıralarında gazeteciliğe başladım; Yeni Halkçı,
Politika gazetesi ile.
Hadi bir de itirafta bulunayım. Öğrenci olaylarına katıldığım için
biri güvenlik güçleriyle çatışma sonucunda iki kez cezaevine
düştüm. Birinde üç ay, diğerinde bir ay Mamak cezaevinde
kaldım.
İşkence mi? O zaten rutin. Anlatıp canınızı sıkmak istemem. Eski
Türkiye böyleydi. Bir kere de derneğimiz basılmış ve iki gece
Ankara emniyetinin o meşhur 7. Katında bitişik koğuşlardan gelen
işkence sesleri arasında kalmıştık.
Politika gazetesinde bir buçuk yıl hafta tatili olmadan çalışınca
bir düşüş yaşayıp Çalışma Bakanlığı sınavlarına girdim ve İş
Müfettişi oldum. 12 Eylül ile birlikte sürgün edildim ama 4 yıl
müfettişlik yaptım. Çok farklı bir tecrübeydi. Sonra istifa edip
arkadaşlarımla kurduğum hukuk bürosunda bu deneyimle 7 ciltlik
açıklamalı Sosyal Güvenlik Mevzuatı kitabını çıkarıp çok iyi paraya
sattık. Onunla da sol bir dergi(TKP yanlısı Alınteri) çıkardık.
Ayrılmam Hürriyet gazetesine geçmemle oldu. Aslında tesadüfen.
Çünkü ben Haber Müdürü Hasan Yılmaer’e “Bir arkadaşımla Kızılırmak
nehrinin doğduğu yerden denize döküldüğü yere kadar bir botla
seyahat edip hikayesini yazacağız. Gazetenizde yayınlanabilir ama
bot ve çadır gibi malzemeleri alacak paramız yok” dedim. Hasan bey
CV’me bakıp “Sen bizde çalışma hayatıyla ilgili uzman muhabir
olarak işe başla ben seni gönderirim Kızılırmak’a sonra” dedi. Bunu
arkadaşıma(Şefik Çalık, şu anda Turkuaz Grubu Sorumlu müdürü)
söylediğimde hemen kabul etmemi söyledi. Hasan bey beni
Kızılırmak’a göndermedi tabii.
Rahmetli Çetin Emeç’li yıllar. O katledildi, yerine gelen Rahmi
Turan’ı anlatmaya bile gerek yok. Güneş’e geçtim. Oradan ilk özel
televizyon İnterstar’da muhabirlik. Sonrasını sırasıyla
yazayım:
-Kanal 6 televizyonu haber merkezi.
-ATV'de Aktör Süleyman Turan'ın sunuculuğunu yaptığı Kayıp Aranıyor
ile aktör Aykut Oray'ın sunuculuğunu yaptığı Katil Kim adlı
programlarda yapımcı ve editörlük görevi.
-Nokta Dergisi haber müdürlüğü, -Yeni Yüzyıl haber müdürlüğü,
-İntermedya dergi grubu genel koordinatörlüğü
-Cem Radyo genel müdürlüğü, -Show Tv Haber Merkezi Ankara
temsilciliği ve haber müdürlüğü -ATV haber genel yayın
yönetmenliği
-ATV Avrupa'da Avrupa'da Gündem programının yapımcılığını ve
sunuculuğu,
-A Haber'de İnce Siyaset programının moderatörlüğü,
-TGRT Haber'de Cem Küçük'le birlikte üç yıl Medya Kritik adlı
programın sunuculuğu.
Yaklaşık 10 yıldır da Türkiye gazetesinde yazmaktaydım.
Baş döndürecek bir tempo ve iş değişikliği. Kiminden atıldım,
kiminden de ben istifa ettim. Beni en mutlu eden atılmam ise
Show’da oldu. Müthiş bir tazminat ödediler. Atılmayıp kalanları
üzecek kadar iyi o kadar.
Bazen de pire için yorgan yaktığım oldu.
Yufka yürekli ama aynı zamanda duygusal biriyim, değiştiremiyorum
bunu.
Sinemaya inanılmaz derecede düşkünüm. Biricik kızım Meleknur’dan
sonra tabii.
Hatta bir ara Ayandon Fırtınası adlı film öyküsü Antrakt dergisi
ile Fida filmin açtığı Film Hikayesi yarışmasına katılıp ödül
aldım.
Sonra hikayeler yazmaya odaklandım. Pek çoğu Adam Öykü dergisinde
yayınlandı.
Şimdiye dek üç hikaye kitabım çıktı:
Kutsal Tiber’e Yolculuk
Yalnız Ruhlara Elma Şekeri
Köçek/Herkese Kendi Rengindedir Ölüm
Hayatımın temel direği, eşim Nüsa ile evliliğimi de belirterek bu
yaşam öyküsünü burada sonlandırayım.