İnsanın kendisi gibi olabilmesinin ardında spontan olma ve spontan tepkiler verebilme becerisinin yer aldığını ifade eden Psikolog Tuğba Ayzet şunları aktardı:
“Bir bireyin spontan, doğal tepkiler verebilmesi için öncelikle kendine yabancı olmaması lazım. Bazen insanın kendine güveni o kadar azalıyor ki kendi vereceği tepkiyi bile bir başkasına sorabiliyor. “Burda tepkim ne olmalı?” diye bir arkadaşına, yakınına veya psikoloğuna sorabiliyor.
Hislere, duygulara o kadar uzak kalmış ki bazen “Hissim ne olmalı?” diye sorabiliyor. Çünkü hayatımızı o kadar “başkaları” endeksli yaşıyoruz ki kendi duygumuz değil de başkasının duygusunu önemsiyoruz. Başkalarının ne hissedeceğini, ne tepki vereceğini düşünmekten kendimize sıra gelmemiş hiç.
Ne yapsam da beni terk etmese?
Ne yapsam da vazgeçilmez kadın olsam?
Ne yapsam da onu kızdırmasam?
Ne yapsam da bana kötü davranmasa?
Bu soruların ve soruların akabinde verilen cevapların hepsi bireyin kendine yabancılaşmasını sağlar başka da hiçbir işe yaramaz. Ha o istediğiniz kişiyle evlenirsiniz belki ama ya sonrası? Evlendiniz diye bitti mi hayat. Mutlu son mu? Maalesef öyle bir şey yok.
Kendin olmanın bedelleri vardır elbet. Ama sahte benliğin bedelleri kadar ağır değil. En azından dersiniz ki ben bunu kendi benliğimle yaptım. Kendim olarak yaptım.
Gelin konuya örneklerle devam edelim.
Örneğin eşinizin arkadaşlarıyla akşam gezmelerine gitmesini istemiyorsunuz. Ama gudubet biri gibi de görünmek istemediğinizden anlayışlı gibi davranıyorsunuz. Tabi git, olur diyorsunuz.
Ergen çocuğunuz var diyelim. Ve çocuğunuzun sevgilisi var. Sevgilisi olması fikrini hiç onaylamıyorsunuz ama geri kafalı bir anne gibi görünmemek için kendinizi sıka sıka buluşmasına izin veriyorsunuz, onaylıyormuş gibi davranıyorsunuz.
Yani kendinizden uzaklaşacak ne varsa yapıyorsunuz.
Kendinizden uzaklaşmak etrafınızdakileri de sizden uzaklaştırır. İster istemez duygularınız jest ve mimiklerinize yansır ve yakınlarınız artık sizinle bir şey paylaşmak istemez.
Sonra da “Çocuğum benimle hiçbir şey paylaşmıyor”, “Eşim benimle iletişim kurmuyor”, “Ben bu adamı/kadını/çocuğu bir türlü anlayamıyorum” dersiniz.
Peki soruyorum size gerçekten anlamak istiyor musunuz?
Onun gerçekliği ile yüzleşmek istiyor musunuz?
Onun iç dünyasını görmeye ne kadar hazırsınız?
Onun benden farklı bir insan olduğunu görmeye ne kadar hazırım?
Onun benim uzantım olmasını, benim gibi düşünmesini beklersem daha çok beklerim.
Siz etrafınızdakileri ayrı bir birey olarak “gerçekten” kabul ettiğinizde size yalan söylemeyecekler.
Çünkü artık siz de onlara yalan söylemiyor olacaksınız.
“Sevgilin olması fikri halen alışabildiğim bir fikir değil. Ama bunun için senden zaman istiyorum bu süre içinde görüştüğünde sık sık beni aramanı isiyorum” diyebilirsiniz pekala çocuğunuza.
Ya da eşinize
“Bu akşam çıkmasan kendimi yalnız kalınca kötü hissedeceğim. Yanımda olmanı istiyorum” diyebilirsiniz. Yapmazsa da bırakın onun odunluğu olsun.
Ben kendim olamıyorsam ne diğerlerinin kendisini olduğu gibi anlatmasına izin veririm ne de olduğu gibi kendimi anlatmama izin veririm.
Peki neden kendim olamıyorum? Bunun altında, en derininde değersizlik duygusu yatar arkadaşlar.
Bugüne kadar hep birilerine uyumlanarak yaşamışım. Annemi mutlu etmeye çalıştım, öğretmenimi mutlu etmeye çalıştım, komşuyu memnun etmeye çalıştım… Benden başka herkesi mutlu etmeye çalıştım.
Olmadığın biri gibi göründüğünde o da “sen olmayan biriyle” iletişim kurduğunda değersizlik duygusunun nasıl önüne geçeceksin?
Anlayışlı değilsin, hoşgörülü değilsin ama mış gibi yapıyorsun diyorsun ki zamanla onun fikrini değiştiririm.
Hoşlanmadığın şeylerden hoşlanıyormuş gibi, korktuğun şeylerden korkmuyormuş gibi yapıyorsun.
Ayrı bir benlik olma cesareti.
Ayrı bir birey olduğumun kanıtlarından bir tanesi de karar verebilmek. Ne kadar kararlıyım?
Karar verememek nedir mesela?
Bilip bilmediğinden asla emin olamamak, satın bir şeyi götürmek geri vermek, değiştirmek, her rengini almak vs.
Bir konuda bildiğin halde yanlış yaptığını düşündüğün için susmak vs. daha örnekler verilebilir.
İtiraf edeyim ki bu sorunu kadınlar erkeklerden daha fazla yaşıyor. Çünkü bir kadının birey olarak kabul edilmesi hep daha zor olmuştur. Başta diğer kadınların eleştirilerine ve erkeklerin eleştirilerine maruz kalabiliyor çünkü.
Hiçbir şeyi kabul etmeyin yakıp yıkın ortalığı demiyorum. Yalnızca iki tür davranış şekli yoktur diyorum sadece. Neydi bu iki tür davranış ya kendini yok eden, fikrini yok eden tavır ya da her şeye kulp takan, hırçın ve öfkeli tavır. Üçüncü bir seçenek var.
Sorun denemiyor olmamız, korkmamız.
Bugüne kadar hep diğerinin duygu ve düşüncesini takip ederek yaşamış olabilirsiniz. Ama bugün bir karar vererek. En ufağından başlayarak. Bu alışılagelmiş zararlı alışkanlığınızı bırakabilirsiniz. Hemen değişmeyecek her şey. Ama inanın bana zamanla etrafınızdaki değişimlere siz bile inanamayacaksınız.
Bugünden başlayın. Eve alacağınız bir peynirin çeşidini eşinize sormayın, siz karar verin. Ufak tefek kararları kendiniz alın. Önce siz iyi olun ki yaydığınız ışık sizinle beraber büyüyüp gitsin.”