Lösemi Lenfoma Miyelom Hastaları ve Araştırma Eğitim Birliği
Derneği (LLMBİR) Başkanı Prof. Dr. Muhit Özcan, kan kanserinin
tedavisinde inanılmaz gelişmeler yaşandığını vurgulayarak, "Şu anda
yürüme aşamasında, olgunlaşma aşamasında olan 300 civarında yeni
ilaç var. Bunlar önümüzdeki 1 ile 8 yıl arasında kullanımda olacak"
dedi.
LLMBİR tarafından bu yıl 6’ncısı düzenlenen "Lösemi Lenfoma Miyelom
Hastaları Kongresi", ATO Congresium’da gerçekleştirildi. LLMBİR
Başkanı Özcan, kongre kapsamında düzenlenen basın toplantısında
"Kan kanserinde güncel tedaviler nelerdir?", "Meme protezleri meme
lenfomasına yol açar mı?", "Meme lenfoması nasıl anlaşılır" gibi
sorulara ışık tuttu. Özcan, ister meme kanserinden sonra eksikliği
tamamlamak için yaptırılan, isterse de estetik amaçlı yaptırılan
meme protezlerinin memede özel bir kanser olan meme lenfomasına yol
açtığını vurguladı. Dünya Sağlık Örgütü’nün de bu konuyu
raporlarına koyduğunu ifade eden Özcan, "Amerikalıların
oluşturdukları kayıt sistemi, 2017 Eylül itibariyle meme proteziyle
ilişkili 414 meme lenfomasının görüldüğünü, bunlardan bir kısmının
ölümle sonuçlandığını ortaya koydu. Burada bilinmesi gereken şu ki;
meme protezleri lenfoma riski taşımaktadır. Ancak şu anda var olan
protezlerin çıkartılmasını gerektirmiyor" diye konuştu.
"Şişlik, ağrı veya yeni bir yakınma olduğunda kontrol
yaptırılmalı"
Meme lenfomasını fark etmenin yöntemleri hakkında bilgiler veren
Özcan, "Protezli memede şişlik, ağrı veya o bölgeyle ilgili sıra
dışı yeni bir yakınma olduğunda mutlaka kontrol yaptırılmalı.
Ultrasonografi veya diğer görüntüleme yöntemleriyle tanı kolaylıkla
konulabilmekte. Erken tanındığında da protezin çıkartılması bile
yeterli olabilmekte. Zamanında tedavi edilmezse ölümle sonuçlanan
vakalar bildirilmiş. Hangi protezlerin daha riskli olduğu konusunda
sağlıklı bir bilgimiz olmamakla birlikte yüzeyi pürtüklü dokuyla
kaplı olanların biraz daha riskli olduğu düşünülmekte. Bu bilgi
meme protezi takılacak bütün hanımefendilere mutlaka verilmeli"
şeklinde konuştu.
Terörün farklı bir yönüne dikkat çeken Özcan, yapılan
araştırmalarda New York’taki 11 Eylül saldırısının ardından olaya
ilk müdahale eden itfaiyecilerde özel bir kan kanseri olan Multipl
Miyelom’un öncü safhası olan MGUS isimli hastalığın riskinin iki
kat arttığının ortaya konulduğunu ifade ederek şunları
kaydetti:
"Oraya müdahale eden yaklaşık 700 kadar sağlıklı itfaiyeciyi
değerlendirip, normal sağlıklı kontrollerle karşılaştırdıklarında
sağlıklı kontrollerde yüzde 4 civarında görülen MGUS’un
itfaiyecilerde yüzde 8’e yakın oranda görüldüğünü ortaya koydu.
Ayrıca o grupta dört dörtlük Miyelom hastalığı gelişen 16 itfaiyeci
ayrıca incelendiğinde bunların beklenen yaştan 12 yıl daha önce
Miyelom hastalığına yakalandığı gösterildi. Bilindiği üzere o
sırada açığa çıkan zehirli dumanın içinde çok sayıda hidrokarbon,
zehirli gaz bulunmakta. Bu sadece o anda değil daha sonra yapım,
yıkım işlemleri sırasında kullanılan makinelerin motorlarından
açığa çıkan zehirli gazlarla da riskin daha çok arttığı gösterildi.
MGUS’u yakalarsanız bunu takip ederek zamanında tedavi edersiniz.
Bu da terörün bir başka önemli yan etkisi olarak karşımıza
çıktı."
"Olgunlaşma aşamasında olan 300 civarında yeni ilaç var"
Özcan, kan kanserlerinin tedavisinde inanılmaz gelişmelerin
yaşandığının altını çizerek, "Tedavi seçeneklerini takip edebilmek
zorlaştı. Her ay yepyeni ilaçlar, sonuçlar karşımıza geliyor. Şu
anda yürüme aşamasında, olgunlaşma aşamasında olan 300 civarında
yeni ilaç var. Bunlar önümüzdeki 1 ile 8 yıl arasında kullanımda
olacak. Tedavilerde irili ufaklı devrimler olmakta. Bazı
hastalıklarda tedavi başarısı yüzde 10’lardan yüzde 90’lara çıktı.
Bizim için en önemlisi lösemi, lenfomayı önlemek. Burada da
’sigarasız bir hayat, yürüyen bir hayat’ diyoruz" ifadelerini
kullandı.
"Sigarayı bırakın, yürüyüşe başlayın"
Özcan, "Egzersizin net bir şekilde en az 10 kanser tipinde yüzde
40’a varan risk azalmasını sağladığını net olarak biliyoruz.
Sigaradan sonra kanserin çok önemli ikinci nedeni obezitedir.
Televizyonlarda size söylenen milyonlarca bitkiyi milyonlarca gün
yeseniz, içseniz de düzenli egzersiz yapmanın sağladığı yararı asla
sağlayamazsınız. Kalp hastalığı, alzheimer, bağırsak ve kemik
sorunlarına olan katkısını saymıyorum bile. En az 10 çeşit kanserin
önlenmesinde çok ciddi katkısı olan iki şey; sigarayı bırakın,
yürüyüşe başlayın" dedi.
"Benzen" ile kanser arasındaki ilişki
LLMBİR İkinci Başkanı Harun Akın ise, benzin ve türevleri, boya,
lastik ve birçok temizlik ürününde bulunan "benzen" maddesine
maruziyetin kan ve lenf kanserleri ile ilişkisine dikkat çekti.
Akın, "Yılda 200 ppm üzerinden benzen maruziyeti ile kan ve lenf
kanserleri arasında ilişki ortaya konmuşken, bugün 0.5-1 ppm gibi
çok daha düşük maruziyetlerde dahi bu kanserlerin görülme
sıklığının arttığı gösterildi. Çok sayıda ülkede bu toksik maddeye
maruziyet ile ilgili sıkı düzenlemeler belirlenmiş olsa da maalesef
Türkiye’de hala 20 ppmye kadar benzen maruziyetine izin
verilmektedir" diye konuştu.
LLMBİR Üyesi Gürol Demir, egzersizin kalp hastalıkları başta olmak
üzere obezite, alzheimer, diyabet ve depresyon gibi pek çok
hastalığın önlenmesinde ve tedavisinde önemli bir role sahip
olduğunu vurguladı. Günümüzde yapılan birçok çalışmada egzersizin
kanserin önlenmesinde ve tedavi sürecindeki yerinin de ortaya
konulduğunu söyleyen Demir, kanser tanısı almadan önce ve yine
kanser tedavisi sırasında egzersiz yapan bireylerin çok daha uzun
yaşadıklarının bilimsel çalışmalarda gösterildiğine dikkat çekti.
Yoğun bir egzersiz programı yerine tempolu ve düzenli yürüyüşün
bile yeterli olabileceğini ifade eden Demir, haftada 120 dakika
yürümenin meme, bağırsak, kan kanserleri gibi birçok kanserden
korunmada yeterli olacağının altını çizdi.