Dilipak, Suriyeli mülteciler sorununun çözümünde aceleci davranmanın bambaşka sorunlara yol açacağının altını çizerek yazısını şu ifadelerle sürdürdü:
Elinde geçerli kimliği bile olmayan insanların büyük şehirlerin sokaklarında kümelendikleri bir durum elbette kabul edilemez. Bu Türkiye için bir asayiş sorununa da dönüşür, yarın Suriyeliler arasında mafyalaşma, ideolojik politik istismar ve çatışmaya da dönüşebilir..
Burada mültecilerden, mülteci derneklerinden kaynaklanan sorunlar da var, yönetimden kaynaklanan sorunlar da var elbette. Uluslararası örgütlerden, muhalefetten kaynaklanan sorunlar da var..
Kötülerin varlığı, daha doğrusu Şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi değildir ve olamaz.. Sonuçta hepimiz sorumluyuz ve birlikte cevap bulmamız gerekiyor.
Göçmenlerin tek sorunu barınma ve iaşe değil. Sağlık sorunları da var, çocukların eğitim sorunu da.
Dilipak İstanbul Valisi'nin bu konuda duyarlı ve gayretli bir isim olduğunu ama tek başına onun işin altından kalkabileceğini sanmadığını belirtti.
Sınırdışı etmek de çözüm değil. İdlib’te zeytin ağaçlarının dibinde derme çatma barakaların dibinde hayata tutunmaya çalışan 3 milyon insan var. Suriye içinde güvenli bölge oluşturulamadı. Rejim İdlib’i kaybetmek istemiyor. Sınırın öbür tarafına bıraktığımız insanların ailesi burada ise o bir yolunu bulup geri gelecek. Ya sınırda vurulacak, ya yakalanacak, ya da İdlib’de rejimin açık hedefi haline gelecek. Orada bu insanların neyi beklediğini bilmiyoruz. Buradan çıkacak olsa PYD, DAEŞ, rejim güçlerinin eline düşebilir.. Ya da bir şekilde geri dönecek.
Göçmenlerin eline plastik, barkotlu bir kimlik vermemiz gerekiyor ve bunların barınma-çalışma bölgelerinin Geocode edilmesi gerekiyor. Bir istihdam politikamız olmalı. Suriye Milli takımının antrenörü elinde çorba tası ile yemek kuyruğuna girmemeli. Sivil anlamda bir yeşil hat, idari anlamda bir kırmızı hat oluşturmak çok zor değil.