Antidepresanlar intihara mı sürüklüyor? Soner Yalçın'dan bomba yazı

Sözcü yazarı Soner Yalçın, son günlerde yaşanan intihar olaylarını ele aldı. Soner Yalçın, yaşanan intihar vakalarında birçoğunun psikiyatr tedavisi gördüğünü söyledi ve işin tıbbi boyutuna dikkat çekti.

Son zamanlarda artan intihar vakaları, Sözcü yazarı Soner Yalçın'ın gündeminde yer aldı. Yalçın, intiharların sosyal, siyasi ve ekonomik nedenlerinin yanında tıbbi nedenlerinin de sorgulanması gerektiğini belirtti.

Yalçın, yazısında psikiyatr tedavisini eleştirerek "Dünyadaki çoğu psikiyatrist, ABD tarafından hazırlanan “kılavuz kitaplara” bakıp ilaç yazıyor!" ifadelerine yer verdi.  "Peki… Bu “sürekli ilaç verme” noktasına nasıl gelindi?" diyerek antidepresanların yan etkilerinin sorgulanması gerektiğini yazdı.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye'de yaşanan intihar eden iki üniversite öğremcisinin de psiyatr tedavisi olduklarını vurgulayan Soner Yalçın "sosyal, siyasi ve ekonomik nedenlerinin yanında meselenin tıbbi boyutunu da konuşmalıyız. Küresel şirketlerin üç günlük- bir haftalık tatil havasında düzenlediği tıp konferansları bu sorunu gidermez, derinleştirir…" dedi.

İşte Soner Yalçın'ın psikiyatr tedavisi ve intiharlar arasındaki bağı anlattığı satırlar:

(...)

"STOP DSM"

Dünyadaki çoğu psikiyatrist, ABD tarafından hazırlanan “kılavuz kitaplara” bakıp ilaç yazıyor!

Yıl, 1952. Psikolojiyi kliniğe hapseden Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanan “Ruhsal Bozuklukların Teşhis ve İstatistiksel El Kitabı” (DSM) ruh hastalıkları tanımını genişletti.

İlk kılavuz-rehber kitabında 108 tanı kategorisi bulunurken, 1980 yılında yayınlanan dördüncü versiyonunda 410 tanı kategorisi vardı. 2013'deki beşinci kılavuzda tanı sayısı ikiye katlandı!

Her yeni “kılavuz kitap” çıktıktan sonra “yeni ruhsal hastalıkları” hiç sorgulamadan kabul edip, reçete yazanlara karşı Fransa, İtalya, ABD, Arjantin, Brezilya ve Belçika'da “Stop DSM” hareketi 2011 yılında kuruldu.

Hareketin öncülerinden psikiyatrist Prof. Gérard Pommier 2014'de Paris'te meslektaşlarına şöyle seslendi:

– “Günlük hayatın sorunlarının (hatta aşkın bile) hastalığa dönüştürülmesi gibi yanlış tanıların zararını göstermeyi düşündük…

– “Hiçbir bilimsel kanıt içermeyen ve gittikçe daha karmaşık ve istilacı vahşi bir ormana benzeyen bu epidemiyolojik el kitabıyla; ne öğrencilerin iyi bir eğitim alabileceğine, ne de eğitmenlerin iyi bir formasyon verebileceğine ikna olduk…

– “Şehirlerdeki doktorların ilaç dağıtıcısı, ilaç temsilcisi rolüne indirgendiğini, çünkü her yerde hastalık gören bu el kitabının insanı korkuttuğunu düşündük…

– “Geri döndürülemez yıkım riskiyle karşı karşıya olduğumuzu fark etmekte geç kaldığımız bir gerçek…”

Peki… Bu “sürekli ilaç verme” noktasına nasıl gelindi?

YÜZLEŞMEK ZORUNDAYIZ

Rockefeller'a göre psikiyatri “zihinsel hijyen” idi!

Türkiye'de tıp müfredatını hazırlayan Rockefeller ekibinden Dr. Alan Gregg (1890-1957), yirmi yıl Rockefeller Vakfı'nın Tıp Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı'nı yaptı.

Rockefeller'ın psikiyatri stratejisini hayata geçirdi:

– 1931-1944 yılları arasında tıp fakültelerine psikiyatriyi müfredata aldırdı… (Ülkemizde psikiyatri bölümü ilk kez -Rockefeller parasıyla kurulan- Ankara Üniversitesi çatısı altında 1945 yılında açıldı.)

– 1940'larda anahtar araştırma merkezleri inşa etti…

– Hastaneleri, okulları, mahkemeleri ve sosyal hizmetleri psikiyatrinin uygulama alanlarına soktu…

Dr. Gregg ilaçlara katkılarından dolayı Lasker Ödülü aldı.

Ve psikiyatri öğreniminin “beyni” ABD oldu. Yarattığı “tanı enflasyonuyla” dünyada antidepresan satışını artırdı.

Mesela… Türkiye'de, 2000 yılında 11 milyon kutu antidepresan kullanılıyordu. Bu sayı 2018 yılında 55 milyon kutu oldu.

Bu ilaçların yan etkisi nedir? Hiç mi tartışmayalım? Kapitalist tıp anlayışını hiç mi sorgulamayalım?

Daha bu hafta:

– Psikiyatri tedavisi gören Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi 19 yaşındaki N.G. intihar etti.

– Psikiyatri tedavisi gören İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki S.Ü. intihar etti.

Türkiye'de günde 10 kişi intihar ediyor!

Bu toplumsal ruhsal yara üzerine durmak gerekmiyor mu? İnsanı-insanlığı kimler yıkıma götürüyor?

Meselenin ekonomik boyutunu konuşmalıyız.

Meselenin siyasal-kültürel yönünü konuşmalıyız.

Ama.

Kuşkusuz meselenin tıbbi boyutunu da konuşmalıyız.

Küresel şirketlerin üç günlük- bir haftalık tatil havasında düzenlediği tıp konferansları bu sorunu gidermez, derinleştirir…

Soner Yalçın'ın yazısının tamamı