Burhanettin Duran 'Ortadoğu Barış Planı'nın gerçek anlamını açıkladı!

ABD Başkanı Donald Trump'ın geçtiğimiz günlerde açıkladığı “Ortadoğu Barış Planı”nına tepkiler devam ediyor. Sabah gazetesi yazarı Burhanettin Duran, "planın ne anlaşma ile ne de barış ile bir alakası var." dedi ve planın gerçek anlamına dikkat çekti.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail-Filistin meselesine çözüm getirme iddiasıyla, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte açıkladığı ‘Ortadoğu Barış Planı’na, tepkiler sürüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin açıkladığı bu plana tepki gösterirken “Kudüs Müslümanların kutsalıdır. Kudüs’ün İsrail’e verilme planı asla kabul edilemez." ifadelerine yer verdi.

Sabah yazarı Burhanettin Duran, bugünkü "Ne anlaşma ne barış" başlıklı yazısında konuya ele aldı ve "Ortadoğu Barış planı" diye sunulan metnin aşırı derecede İsrail yanlısı olduğunu ve bu planın ne anlaşma ile ne de barış ile bir alakasının olduğunu vurguladı.

Burhanettin Duran "Ortadoğu Barış Planı"nın gerçek anlamını şu ifadeler ile yorumladı:

Filistinliler için iki tarafı da kesen bir plan bu. İster İsrail'in kontrolündeki bir yerel yönetimi "devlet" diye kabul et.İster reddet, Batı Şeria'daki yeni yerleşimler için mazeret ver. İsrail, şiddete ve yeni yerleşimlere devam etsin. Yani, Filistin için kaybet-kaybet, İsrail için kazan-kazan denklemi.

"Kudüs meselesi"nin nasıl çözüldüğüne de yer veren Duran "Eski Şehir'in tamamını İsrail'e verip, Doğu Kudüs'ün dış mahallerinde Filistinliler için yeni bir "Kudüs" icat etmişler. Mescid-i Aksa'nın ziyareti için de bir hat üretmişler. Tabii, altında kazılan tüneller Mescid-i Aksa'yı yıktığında bu hatta da gerek kalmayacak." ifadelerini kullandı.

İşte Burhanettin Duran'ın dikkat çeken yorumu:

Ne anlaşma ne barış

Başkan Trump, merak edilen "Yüzyılın Anlaşmasını" geçen Salı günü açıkladı. Beklendiği gibi "Ortadoğu Barış planı" diye sunulan metin, aşırı derecede İsrail yanlısı. Ne anlaşma ile ne de barış ile bir alakası var. Müzakere olmaksızın Filistinlilere dayatılan bir ilhak planı. Bu plan, "Filistinlilerin kabulüyle barış yapılamayacağı, onlara İsrail'in şartlarının empoze edilebileceği" varsayımına dayanıyor. Elbette Tel Aviv'in bu şartları daha sonra ihlal etme ayrıcalığı korunarak... Damat Kushner'in "bu anlaşmayı kabul etmezlerse Filistinliler devlet kurmaya ehil olmadıklarını göstermiş olacaklar" şeklindeki ırkçı, Oryantalist cümlesi de hayli manidardı. Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyarak, Filistinlilere yardımı keserek ve Golan tepelerinin ilhakını kabul ederek plan dayatmasının ön adımlarını atmıştı. Sıra bunun "anlaşma" diye sunulmasındaydı.

Washington'un saklanamayan tercihi
Truman'dan bu yana ABD başkanları hep işgalci İsrail'i korudu. Sadece Araplarla savaşlarda Tel Aviv'i desteklemediler. BM'den çıkan hiçbir karara uymamasına da göz yumdular. ABD Başkanları "barış süreci" inisiyatifi aldıklarında bile neticede İsrail'in barışı sabote etmesine seyirci kaldılar. Biliyoruz ki, Washington'un Ortadoğu politikalarında İsrail'in güvenliği ve çıkarları hep birinci sırada oldu. Ancak uzun bir süredir en azından 1967 sınırlarına göre bir Filistin devleti olmasını tartıştırmayı değerli bulurdular. Göstermelik de olsa Batı Şeria'daki yeni yerleşim yerleri ile ilgili açıklama yapar ve Filistin'e maddi destek sağlarlardı. Trump Yönetimi ile Washington artık Ortadoğu politikasının temelinde İsrail'in "emelleri" olduğunu saklamıyor. Hiç sıkılmadan maksimalist bir ilhak dayatmasını "Ortadoğu Barış planı" diye sunabiliyor. 50 milyar dolar yardım ve sözde "bir devlet" vaadi ile İsrail yayılmacılığını meşrulaştırmaya çalışıyor. Hem de "son şans" şantajıyla... "Büyük müzakereci" Trump, her şeyi İsrail'e vererek güya tarihi bir sorunu çözüyor. Tam bir orman kanunu durumu: güçlü olan hem kazanır hem de haklıdır. Ne de olsa yeni bir dünyaya geçtik. "Hukuk, hak, adalet ve insani değerler" gibi eski Batılı, Amerikalı tiyatrolara gerek yok artık.

Burhanettin Duran'ın yazısının tamamı