Prof. Dr. Korhan Kahraman, rahim ağzı kanserinin bulaşma ve belirtilerine dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Jinekolojik Onkoloji Prof. Dr.
Korhan Kahraman rahim ağzı kanseri kadınların en çok yakalandığı
kanser türlerinden biri olduğunu ifade ederek, ”Ülkemizde kadın
kanserleri arasında 9’uncu sırada yer alıyor. Her yıl yaklaşık bin
500 kadına, rahim ağzı kanseri (serviks kanseri) tanısı konurken,
bulaşma yolları, belirtileri ve tanı yöntemleri hakkındaki bilgiler
büyük önem taşıyor” dedi.
Prof. Dr. Korhan Kahraman rahim ağzı kanserinde dikkat edilmesi
gerekenleri ise şöyle sıraladı:
“1. Rahim ağzı kanserinin sebepleri nelerdir, hangi kadınlar daha
yüksek risk altında?
İnsan Papilloma Virüsü’nün (HPV) neden olduğu rahim ağzı
enfeksiyonu, rahim ağzı kanserinin en önemli etkeni. HPV cinsel
yolla bulaşan bir virüs olduğu için cinsel yaşam şekli ile doğrudan
ilişkili. Erken yaşta cinsel ilişki (21 yaşından önce), çok
eşlilik, HPV için yüksek taşıyıcılık riskine sahip erkek (çok eşli)
ile ilişki durumlarında, HPV enfeksiyon riski ve bağlantılı olduğu
hastalıkların görülme sıklığı artıyor. Rahim ağzı kanseri için
diğer risk faktörlerinden bazıları; fazla doğum sayısı (3’ün
üstünde), sigara, rahim ağzının diğer enfeksiyonları, vücudun
mikroorganizmalara karşı savunma sisteminde zayıflık, düşük
sosyo-ekonomik düzey, erken yaşta ve uzun süreli doğum kontrol
ilacı kullanımı gösteriliyor.
2. HPV hangi şekilde rahim ağzı kanserine neden oluyor?
Rahim ağzı enfeksiyonuna neden olan her HPV tipi kansere neden
olmuyor. Yaklaşık 15 tip HPV’nin kanser ile ilişkisi olduğu
biliniyor. Özellikle HPV 16 ve 18 kansere en sık dönüşen
tipler.
HPV içeren cilt ve vücut sıvıları ile her türlü temas, enfeksiyonun bulaşmasına neden olabiliyor. Enfekte bireyle cinsel teması olanların yaklaşık 2/3’üne geçiyor. Ancak her HPV enfeksiyonunda aşırı endişeye gerek yok. Çünkü; HPV enfeksiyonunu takip eden ilk 1 yıl içinde bireylerin yüzde 70’inde, 2. yılda ise yaklaşık yüzde 90’ında enfeksiyon kendiliğinden ortadan kalkıyor; yani bireyin savunma sistemi normal çalışıyorsa, vücut bu virüsü imha ediyor. HPV enfeksiyonu geçiren kadınların sadece yaklaşık yüzde 10 kadarında kalıcı enfeksiyon gelişiyor. Yüksek riskli, diğer bir ifadeyle kanserojen etkili HPV, işgal ettiği hücrelere kendi genetik yapısını aktararak bir dizi etkileşimin başlamasına neden oluyor. HPV’nin bulaşması ile kanserin ortaya çıkması 10-15 yıla yayılan bir dönemde gerçekleşiyor ve ortaya çıkmadan önce “kanser öncülü” bir takım lezyonlar şeklinde kendini gösteriyor. Rahim ağzı kanser tarama programlarının esas amacı da; kanser öncülü bu değişimleri tespit etmek ve ortadan kaldırarak kanser gelişimini engellemek.
3. Korunmak mümkün mü?
Korunmada en önemli yöntem; rahim ağzından küçük bir alet yardımı
ile alınan sürüntü örneklerindeki hücrelerin incelenmesi temeline
dayanan tarama testleri (Pap-smear testi). Bu testin uygulandığı
ülkelerde, rahim ağzı kanseri görülme sıklığında ve bu kansere
bağlı ölüm oranlarında yüzde 70 oranında bir azalma sağlandığı
biliniyor. Buna rağmen, bu kanser özellikle geri kalmış ülkelerde
ve bir kısım gelişmekte olan ülkede hala kadın sağlığını tehdit
etmeye devam ediyor. Korunmada önemli bir diğer yöntem ise,
ülkemizde de uygulanan HPV aşıları.
4. Aşılarda son durum ne?
Günümüzde 2 farklı koruyucu HPV aşısı kullanılıyor. Bunlardan
birincisi; HPV 6, HPV 11, HPV 16 ve HPV 18 tiplerine karşı
geliştirilmiş olan dörtlü aşı. Dörtlü aşının kapsadığı HPV tipleri,
rahim ağzı kanserlerinin yaklaşık yüzde 70’inden sorumlu tutulan
HPV 16 ve HPV 18’in yanında, genital siğillerin yaklaşık yüzde
90’nından sorumlu olan ve kanser ile ilişkili olmayan HPV 6 ve HPV
11’e karşı da kullanılıyor. İkincisi ise, HPV 16 ve HPV 18 için
kullanılan ikili aşı.
Yapılan çalışmalarda, her iki aşının da içerdiği tiplerle ilişkili
rahim ağzı kanserinin öncül lezyonlarını ve kanseri yüzde 90
oranında engellediği gösteriliyor. Cinsel olarak aktif olmayan yani
HPV ile hiç karşılaşmamış kadınlarda bu oran en yüksek düzeye
ulaşıyor. En başarılı etki için çocukluk döneminde aşılanmakta
fayda var. Çocukluk dönemi için önerilen yaş 11-12 arası. İsteğe
bağlı olarak 9-10 yaşlarında da yaptırılabiliyor. Çocukluk
döneminde yaptırmamış olanların 26 yaşına kadar mutlaka aşı
yaptırmaları gerekiyor. Farklı görüşler olmakla birlikte, ihmal
durumunda bu yaş sınırı 45 yaşına kadar çıkarılabiliyor.
5. Kadınlar ne zaman bu hastalıktan şüphelenmeli?
Rahim ağzı kanserlerinin büyük bir kısmı erken dönemde herhangi bir
belirti vermiyor. Belirti vermesi durumunda en sık görülen şikayet
vajinal kanama. Bu kanama, bazı kadınlarda adet dışında ortaya
çıkan lekelenme şeklinde olabileceği gibi, daha tipik olarak ilişki
sırasında veya hemen sonrasında fark edilen kanlı lekelenmeler
şeklinde olabiliyor. Menopoz dönemindeki kadınlarda kanama
görülmesi, daha sıklıkla rahmin iç duvarından kaynaklanan
kanserleri akla getirse de, rahim ağzı kanserlerinin de buna neden
olabileceğini unutmamak gerekiyor. Kanserin çevre yapılara
yayılmaya başladığı ilerlemiş evredeki hastalıkta; idrar yapma veya
dışkılama zorlukları, bacak ağrısı ve bacaklarda su toplanması gibi
durumlar ortaya çıkabiliyor.
6. Nasıl tedavi edilir?
Tedavide 2 ana yöntem bulunuyor. Bunlardan ilki cerrahi tedavi.
Bazı özel durumlarda farklılıklar göstermekle birlikte, erken
evrede standart olarak uygulanan cerrahi yöntem; rahmin, kanserin
yayılması muhtemel çevre yapılar ve lenf bezleriyle beraber
çıkartılmasını kapsıyor. Bu hastaların bir kısmına, cerrahiye ek
olarak ameliyat sonrasında tek başına veya kemoterapi ile birlikte
ışın tedavisi (radyoterapi) uygulanması gerekebiliyor. Diğer tedavi
şekli ise; ameliyat yapılmadan hastanın radyoterapi ve sıklıkla eş
zamanlı verilen kemoterapi ile tedavi edilmesi. Radyoterapinin
öncelikli olarak kullanıldığı tedavi seçeneği, genellikle
cerrahinin uygulanamadığı ileri evredeki hastalar oluyor.
7. Tedavi gören kadınlar anne olabilir mi?
Rahim ağzı kanserlerinin diğer jinekolojik kanserlerden önemli bir
farkı, bu kanserin üreme çağındaki kadınlarda daha çok görülmesi.
Bu nedenle bu yaş grubunda bulunan ve çocuk sahibi olma arzusu olan
hastalar için seçilecek tedavi özel bir önem gerektiriyor. Bu yaş
grubundaki hastalarda sadece rahim ağzı ve lenf bezlerinin alınması
ve rahim ana gövdesinin korunması sağlanabiliyor ve böylece
doğurganlık devam edebiliyor. Ancak bu ameliyatın uygulanabilmesi
için, ameliyat öncesinde titiz bir değerlendirilme yapılarak
hastanın kriterlere uygun olup olmadığının tespiti gerekiyor. Uygun
hasta grubunda yapılan bu ameliyatlar sayesinde, birçok kadın hem
hastalıktan kurtulup hem de bebek sahibi olabiliyor.
8. Tedavide hangi yöntem seçilmeli?
Günümüzde laparoskopik yöntem ile artık neredeyse tüm karın içi
jinekolojik ameliyatlar yapılabiliyor. Laparoskopinin açık
ameliyata göre önemli avantajı; hastayı büyük bir karın
kesiklerinden koruyarak milimetrik düzeydeki (5-12 mm) küçük
deliklerden, karın içerisine sokulan bir kamera ve çok küçük
boyuttaki cerrahi aletler ile ameliyat yapılabilmesi. Ayrıca açık
ameliyattan daha iyi bir şekilde, tüm organ ve yapılar ince
detaylarına kadar görülebildiği için cerrahi istenilen titizlikle
yapılabiliyor. Laparoskopi ile ameliyat olan hastalarda; daha az
ağrı, daha kısa sürede taburcu olma ve normal yaşama daha çabuk
dönüş sağlanıyor. Bunun yanı sıra son dönemde kullanılmaya başlanan
robot teknolojisi sayesinde laparoskopik cerrahi, 3 boyutlu bir
görüş altında uygulanıyor ve yeni enstrümanlar sayesinde cerrahın
ellerini neredeyse açık bir ameliyat konforunda kullanabilmesine
olanak sağlıyor. Robotik cerrahi, rahim ağzı kanseri gibi
cerrahinin karmaşık bazı noktalarının daha kolay ve titizlikle
üstesinden gelinebilmesine olarak tanıyor.”