Astana ve Soçi sürecini hiçe sayan Esad rejiminin, Rusya’nın desteğiyle saldırılarını sürdürmesi TSK gözlem noktalarının durumunu tehlikeye soktu. Ankara teyakkuza geçerken, devletin en tepesinden Rusya ve Esad rejimine sert mesaj verildi.
Sabah yazarı Burhanettin Duran, bugünkü yazısında Rusya ve Esad rejiminin parça parça İdlib'i ele geçirmekte kararlı olduklarını belirterek Ankara'nın gözlem noktalarını tutmakta ve yeni göç dalgasını engellemekte kararlı olduğunu vurguladı.
Başkan Erdoğan'ın, Rusya'nın sürekli ateşkesi bozmasından rahatsız olduğunu aktaran Duran, "İdlib'in en büyük ilçesi Maarat el Numan'ın Esad'ın eline geçmesinden sonra bu rahatsızlığını ifade etmeye başladı." ifadelerini kullandı.
Burhanettin Duran, İdlib'deki çatışma halinin başka bölgelere sıçrama ihtimaline karşı askeri seçeneğin gündemde olduğunu şu cümleler ile ifade etti:
Erdoğan'ın önerdiği gibi önce Astana sonra Cenevre sürecinin canlandırılması için ABD ve AB'nin devreye girmesi gerekir. Gerekirse İdlib'den sürülen siviller için askeri güç kullanımı seçenekler arasında olmalı. Erdoğan'ın, "sınırdan 30-40 km içeride" mülteciler için barınaklar yapma fikri bir tür güvenli bölge kurmak için başlangıç olabilir. Merkel elini çabuk tutmalı. İdlib'de Rusya'yı dengeleme yükünü sadece Ankara kaldıramaz. Denge çöktüğünde Avrupa da ciddi zarar görür.
İşte Burhanettin Duran'ın yazısı
ün geçmiyor ki Esad rejimi İdlib'de bir hastaneyi, okulu ya da
fırını bombalamasın.
Sadece 12 Ocak'taki İdlib ateşkesinden bu yana 130'dan fazla sivil
öldürüldü.
Açıktır ki, Astana ve Soçi süreçlerinin aleyhine bir gidişat
hızlandı.
Bu durumun mesajı net: Rusya ve Esad rejimi parça parça İdlib'i ele
geçirmekte kararlı.
Son çatışmasızlık bölgesi İdlib'i, sivilleri öldürmek ve Türkiye
sınırına yığmak pahasına tümüyle kontrol altına alma
niyetindeler.
Ankara ise gözlem noktalarını tutmada ve yeni göç dalgasını
engellemede kararlı.
Başkan Erdoğan, Rusya'nın sürekli ateşkesi bozmasından rahatsız.
İdlib'in en büyük ilçesi Maarat el Numan'ın Esad'ın eline
geçmesinden sonra bu rahatsızlığını ifade etmeye başladı.
Önce Afrika seyahati dönüşü "Astana süreci diye bir
şey kalmadı. Rusya, Astana ve Soçi'ye sadık
değil" cümlesini kurdu. Sonra MGK basın
açıklamasında "İdlib başta olmak üzere Suriye'nin çeşitli
bölgelerinde güvenlik güçlerimizi ve sivil halkı
hedef almaya devam eden terör saldırılarına karşı
gereken ilave tedbirleri alma
konusundaki kararlılık" vurgulandı.
Dün de Erdoğan partisinin genişletilmiş il başkanları
toplantısında "Türkiye'nin Rusya ile imzaladığı
mutabakatın adım adım ihlal edildiğini" ve
ülkemizin "yeni göç dalgasına tahammülü" olmadığını
tekrarladı. Bunun için askeri güç kullanmaktan
çekinilmeyeceğini "Yeni tehditlerin
sınırlarımıza dayanmasına seyirci kalamayız. Bu
bakımdan Suriye'nin ne diğer bölgelerindeki ne İdlib'deki
duruma seyirci kalamayız" cümleleriyle vurguladı.
Ciddi bir ayrışma
Erdoğan'ın açıklamaları Ankara ve Moskova'nın
İdlib konusunda ciddi bir ayrışma içerisinde olduğunu
gösteriyor. Bu ayrışma Ankara-Moskova hattında son
dönemde hayata geçirilen iş birliğini tehdit ediyor.
Moskova, Ankara'nın HTŞ'yi engelleyemediğini ileri sürüyor.
Ankara ise Rusya ve Esad rejiminin sürekli saldıran ve ateşkesi
bozan konumda olduğunu görüyor. Temel ayrışma şurada:
Ankara, İdlib'deki statükonun korunmasını ve siyasi sürece
odaklanılmasını istiyor. Esad ise dikkatini siyasi süreç ya da Deyr
Ez Zor gibi bölgeler yerine muhaliflerin toplandığı son yer olan
İdlib çatışmasızlık bölgesine vermiş durumda.
Ayrım gözetmeksizin sivilleri bombalamak için de HTŞ ve diğer
radikal grupları bir mazeret olarak kullanıyor.
Görünen o ki bu tablo karşısında Ankara'nın sabrı taşıyor.
Yeni bir politika arayışı devrede.
Askeri seçenek gündemde
Erdoğan bir süredir ABD Başkanı Trump ve
Almanya Şansölyesi Merkel ile İdlib'deki krizin
uluslararası boyutunu konuşuyor. Batı
başkentlerinin anlaması gereken MoskovaŞam ikilisinin
sadece Türkiye sınırına yönelik bir göç dalgası tehdidi
oluşturmadığı. Avrupa demokrasilerini de tehdit eden bir dalgayı
zorluyorlar. Washington ve Brüksel'in harekete geçerek Moskova
üzerinde baskı oluşturması lazım. Erdoğan-Putin diplomasisi
sayesinde İdlib krizi bu zamana kadar artısıyla eksisiyle bir
şekilde yönetildi. Gelinen noktada ateşkes işlemiyor. Esad rejimi
sadece sahadaki askeri güçten anlıyor. İdlib'deki çatışma halinin
başka bölgelere sıçrama ihtimali de var. Bu haliyle Astana süreci
durdu, Cenevre sürecinin adı bile edilemez. Erdoğan'ın önerdiği
gibi önce Astana sonra Cenevre sürecinin canlandırılması için ABD
ve AB'nin devreye girmesi gerekir. Gerekirse İdlib'den sürülen
siviller için askeri güç kullanımı seçenekler arasında olmalı.
Erdoğan'ın, "sınırdan 30-40 km içeride" mülteciler için
barınaklar yapma fikri bir tür güvenli bölge kurmak için başlangıç
olabilir. Merkel elini çabuk tutmalı. İdlib'de Rusya'yı dengeleme
yükünü sadece Ankara kaldıramaz. Denge çöktüğünde Avrupa da ciddi
zarar görür.