Dışarıdan bakıl- dığında, Milliyet için Abdi İpekçi’nin önemi
çok büyük.
Bizden önceki bazı çalışanlar için de, müritleri için vazgeçilmez
bir şeyh gibi!
O dönemden neredeyse hiç kimse kalmadı.
Başkalarını bilmem ama anlatılan İpekçi ile 35 yıldır çalıştığım
Milliyet’i, ta en başından beri hiç örtüştüremedim.
Sorun bende mi yoksa anlatılanlar mı çok abartılı içinden
çıkamadım.
Örneğin Atatürk denildiğinde, her sözünün, her yaptığının, bir
karşılığı var.
Demokrasi demiş meclisi kurmuş, eğitim demiş ülkeyi okullarla
donatmış, laiklik demiş hilafeti kaldırmış, müzik demiş
konservatuvar açmış, sanayi demiş fabrikalar kurmuş. Anlayacağınız,
ne söylediyse yapmış, kurumsallaştırmış, miras bırakmış...
Peki ya, İpekçi’den bize ne kaldı?
Çok iyi biri olduğu kesin!
Ayrıca çok objektif ve güvenilir bir gazeteciymiş.
Tanıyanların ortak görüşü bu yönde?
Peki ya yöneticiliği?
Her şeyi öylesine kendine bağlamış ki, kurumsallık adına neredeyse
hiçbir şey yapmamış.
Zamansız ölümü nedeniyle, o gün bugündür de, nasıl başlandıysa öyle
gidiyor.
O bir Basın Şehidimiz, dönemin efsane gazetecisi ve Milliyet’in
unutulmazlarından.
Bundan sonraki ölüm yıldönümlerinde, inşallah, kendisi bir tabu
olmaktan çıkartılır, farklı yönleriyle de ele alınır, yaptıkları
kadar yapmadıkları ve yapamadıklarıyla da konuşulur.
Eminim ki o da öyle isterdi!..
Şubat ataması?
Şubatta arada bir atama yapılırdı. Sonra bir karar alındı, öğretmen
atamaları bundan böyle sadece şubatta yapılacak denildi. Ama uzun
sürmedi, yaz aylarında ve seçim öncelerinde de atamalar yapılmaya
başlandı.
Şubat ataması konusunda ise ciddi beklentiler yaratıldı. Yüz
binlerce aday ve aileleri dört gözle bekler oldu. Ve işte o şubat
ayı geldi!
MEB mi, Maliye Bakanlığı mı yoksa Çalışma Bakanlığı veya başka
birileri mi olur bilemeyiz ama artık birileri bu konuda ne olur bir
açıklama yapsın.
Yapsın ki yüz binlerin umutsuzluğu, kırgınlığa, kızgınlığa
dönüşmesin...