Akademisyenliğin ve üniversitelerin, yeniden tarifinin yapılması gerekir mi, gerekmez mi? Ya da bugünün koşullarında yeni misyonlar yüklenmeli veya tek tip bakış açısı yerine, farklı bakış açıları getirilmeli mi?..
Örneğin, ülkemizde yapılan bilimsel araştırmaların, daha doğrusu,
akademik yükseltmelerin olmazsa olmazı haline gelen tezlerin kime
ne yararı var?
Kaç, ülkemize katma değer yarattı, hangi sorunumuzu çözdü, hangi ödülü aldı?
Ya da kişiye ve üniversiteye katkısı ne oldu?
Uluslararası yayın ve refere şartı arandığı için tüm araştırmalar, yurtdışında kabul görecek çalışmalara yöneldi. Yani ülkemizin temel sorunları kimsenin umurunda olmadı...
Yabancı dil konusu da bunlardan biri, ne kadar donanımlı olursanız olun, eğer yabancı dil barajını aşamıyorsanız, kariyer yapmanız mümkün değil!
Peki, dil bilmeden de bilim üretilebilir mi ya da unvan verilmeli mi?
Düşünülmeli!
Çünkü yabancı dil, elbette çok önemli ama her şey değil!
Yine aynı şekilde tüm üniversitelere aynı misyonu yüklemek ne kadar doğru?
Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizde de, her üniversiteye farklı bir misyon yüklenemez mi?
Örneğin, kimi araştırmaya, kimi meslek adamı yetiştirmeye, kimi de eğitim öğretime yönelse daha iyi olmaz mı?
80 bin öğrencisi olan bir üniversite ile 3 bin öğrencisi olanı aynı kefeye koymak ne kadar doğru?
Yine aynı şekilde, haftada 25-30 dersi olan hoca ile 3-5 saat derse girenden aynı bilimsel performansı beklemek ne kadar adil?
YÖK, son dönemlerde ciddi arayışlar içerisinde.
Keşke biraz da bu konulara kafa yorsa!..
Dil barajı
Üniversitelerde dil barajı çok can yaktı.
LYS’de ilk 100’e girip de hazırlık sınıfını aşamadığı için birçok öğrencinin öğretim hayatı altüst oldu.
Hatta bazıları üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı. Yıllarca süren bu “dayatma”, YÖK’ün Türkçe eğitim yapan üniversitelere geçiş hakkı tanımasıyla sona erdi.
Benzer “dayatma” akademik yükseltmelerde de aynen devam ediyor. Yabancı dil sınavını