TEOG ve benzeri sınavlar, eğitim sistemimizin bir kez daha sorgulanmasına neden oldu. Çocukları- mızın hayal gücünü 4-5 seçenekle sınırlamanın, sınav dopinginin, en önemlisi de üretmeye değil de öğrenmeye odaklanmanın getirileri-götürüleri tartışılıyor. Bilgiyi öğrenmede 17, üretime geçirmede 97. sıradaymışız!.. İşte asıl sorun bu noktada başlıyor! Üreten bir Türkiye için değil, sınav yarışı için öğrenci hazırlıyoruz!.. Üretim, üretim, üretim... Bilgi toplumu olmanın yetmediği, bilgiyi üretime hatta katma değeri yüksek ürünlere dönüştürme döneminden geçiyoruz. Bunu yapan ülkeler aldı başını gidiyor, bizim gibi bilgi hamallığı yapan ülkeler ise enerjisini, zamanını, hayallerini boşa harcıyor! Peki, bu yanlışı görenlerimiz yok mu? Olsa böyle olur muydu? Biz hâlâ yayın ve patent sayısını artırmaya çalışıyoruz. Önemsiz mi elbette çok önemli. Ama artık bir adım ötesine geçmek gerekiyor. Çünkü bırakın yayın ve atıf sayısını, patent bile artık çok şey ifade etmiyor. Çünkü on bin patentten sadece birisi para kazandırıyormuş! Geleceği yakalamanın en doğru yolu, onu öngörmekten geçiyor. Ama biz ne yapıyoruz? Çocuklarımızın hayallerini köreltip, önlerindeki seçeneklerden hangisinin doğru olduğunu bulmalarını istiyoruz. Yani, bırakın hayal etmeyi, bırakın sonsuz seçeneği, önünüzdeki dört ya da beş seçenekten hangisi doğru onu bul ve bize söyle diyoruz. Tıpkı, sokaklardaki bul karayı, al parayı oynatan kumarbazlar gibi. Yazık hem de çok yazık!..