Bakanlardan birisi eğitimi göklere çıkarıyor, diğeri
zafiyetlerinden söz ediyor.
Sonuçta, artılarımız da çok, eksilerimiz de.
Ve en önemlisi de, kabahatli aramaktan çok, nasıl şaha kalkarız,
onu konuşmalıyız.
Ama bunun için önce, sağlıklı bir durum tespiti gerekiyor!
İşte size, çok doğru tespitler, çok doğru analizler ve çok doğru
öneriler...
17 yıllık gözlem
“İzmir’den yazıyorum. Bir Anadolu lisesinde edebiyat
öğretmeniyim.
‘YGS Mağdurlarının Ruh Hali’ adlı yazınızdaki, üniversiteye
hazırlanan ve doktor olma hayali kuran adayın ifadelerinden çok
etkilendim.
Bu yazıyı kaleme aldım, çünkü mevcut eğitim-sınav sistemi hakkında,
tespit, görüş ve önerilerimi sizin aracılığınızla herkese aktarmak
istedim.
Yazımda, 17 yıllık meslek hayatım boyunca karşılaştığım, yaşadığım
ve tespit ettiğim bazı sorunlara yer vereceğim.
İşe önce bizden, öğretmenlerden başlamak daha doğru olur
kanaatimce.
Anadolu’nun en ücra şehir, kasaba, köy ve mezralarında, fedakârca
çalışan; mesleğinin hakkını fazlasıyla veren ve maaşını fazlasıyla
hak eden öğretmenlerimiz var.
Bu meslektaşlarıma büyük saygı duyuyor ve hepsine görevlerinde
sabır ve kolaylıklar diliyorum.
Bunun yanında, mesleki donanımdan yoksun öğretmen de çok.
Bu tip öğretmenlerin sayısı, hiç de azımsanacak kadar değil.
Bu öğretmenler için hiçbir şey yapılmıyor, yapılamıyor.
Çünkü sırtlarını, 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’na dayamış
durumdalar.
Soruşturma da açsanız, müfettiş de gelse, bir şey değişmiyor.
En fazla görev yeri değiştiriliyor.
Peki, öğretmenlerimizi gerekli donanımlarla donatmak, verimliliği
ve mesleğin saygınlığını artırmak için ne yapılmalı?
Bence, MEB, her iki yılda bir, tüm öğretmenleri, eğitim bilimleri,
genel kültür ve kendi alanında sınava almalıdır.
70 puanın altındakileri de, hizmet içi eğitime zorunlu
kılmalıdır.