Hemen her konuda farkındalıklar yaşıyoruz.
Bırakın başkalarını, en fazla kendimize yabancılaştık.
Eleştirdiğimiz ne varsa, yine en fazla kendimiz yapıyoruz.
Öylesine bir sistem yarattık ki, hani derler ya, düşman yapsa, böylesini yapmaz cinsinden.
Diğer alanlar bir yana, eğitime göz attığımızda, öğretmen de mutsuz, öğrenci de.
Cumhurbaşkanı da şikâyetçi, veli de.
Peki, o zaman, herkes huzursuzsa, neden elbirliğiyle düzeltmiyoruz noktasına gelindiğinde, bir anda saflaşma başlıyor ve daha düne kadar eleştirdiğimiz ne varsa, savunmaya başlıyoruz.
İyiyi iyi olduğu için, doğruyu doğru olduğu için savunamıyor, yanlışa bizim yanlışımız diye karşı çıkamıyorsak, bu işte bir terslik var demektir.
Ve işte maalesef o noktaya geldik ya da getirildik.
Kurtulmanın olanağı yok mu?
Elbette var.
Ama önce teşhisi doğru koymak gerekiyor. Yoksa tedavisi de yanlış olur ve daha bir içinden çıkılmaz hale gelebilir.
En acısı da, bugünleri bile arar noktaya geliriz ki, bunun da hiç ama hiç kimseye bir yararı olmaz...
Nasıl bu hale geldik?
Hemen her konuda her şeyi öylesine hızlı tüketiyoruz ki keyifli olanı bulmak zor!
Kiminle konuşsanız mutlu değil.
Bırakın yetişkinleri, çocuklara bile, neyi verseniz ya da neyi alsanız beğenmiyor.
Peki, ne istiyorsun sorusuna verilecek net bir cevabımız da yok.
Çünkü kafamız karmakarışık ve daha vahimi, ne istediğimizi de tam olarak bilmiyoruz.
Bu hale nasıl geldik?
Eğitim sisteminin çarpıklığı yüzünden mi, siyasetçilerin didişmesinden mi yoksa dünyanın gidişatı mı bizi bu hale getirdi?
Hemen her konuda tatminsizlik diz boyu.
Bizi neyin ya da nelerin mutlu edeceği konusunda önümüzü göremiyoruz.
Eskiden çocuklara bir hediye alındı mı sevinirlerdi, şimdi ya yüzüne bile bakmıyor ya da dudak ucuyla, hıh bunu mu aldınız deyip, paketi bile açmadan, bir kenara koyuyorlar.