İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesi çok sancılı olmuştu.Onlarca kampüsü, yüz bini aşan öğrenci vardı.Sırtında 500 yılı aşan bir yükün ağırlığı ve ülkemizin en köklü üniversitesi olmanın sorumluluğu vardı.Elitist bir üniversite olma yerine hep halk üniversitesi olmayı tercih etti.Almanya’dan kaçan ya da kovulan bilim insanlarına kucak açarak altın yıllarını yaşadı.1933 reformuyla toparlanır gibi olsa da sonra sırtındaki yük yine taşınmaz hale geldi.Bugün 200’ü aşkın üniversite varsa hemen hepsi onun türevleri.