Dünya, aslında bir değişim çağı yaşıyor.
İnovasyon dediğimiz şey de o zaten.
Sanıyoruz ki inovasyon sadece teknolojik bir terim.
Oysa, hiç de öyle değil, yaşamın her alanını ve her anını içine
alıyor...
Birkaç gün sonra yine, nerede o eski bayramlar diye günlerce
konuşacağız.
Değişen bayramlar mı, biz mi, dünya mı yoksa her şey mi?
Dahası, değişmeyip, öyle kalsaydık, çok mu daha hoşumuza
gidecekti...
Filozofun dediği gibi, değişmeyen tek şey değişimin kendisi!..
Medyadaki değişim!
Değişim sancılarının en çok yaşandığı alanlardan biri de
medya.
Öncesini bilmiyorum ama içinde bulunduğum son 35 yıl içerisinde
öylesine büyük değişimler yaşadık ki bizden önceki nesillerin bunu
hayal etmesi mümkün değildi...
Gazeteciler, daha doğrusu yazılı basın olarak, habercilik
açısından, toplumun önceleri birkaç gün önünde, sonra 24 saat, 8-10
saat derken, şimdi adeta gerisinde kaldık.
Tahtımızı önce radyolar, sonra televizyonlar salladı. Sosyal medya
ise yerle bir etti.
Twitter, çağımızın en etkili ve en hızlı haber kaynaklarından biri
oldu.
Dünyanın neresinde bir olay olsa, birkaç saniye içinde bütün dünya
ondan haberdar olabiliyor.
Instagram’da ise kare kare fotoğraflar, olayın görüntüleri ve
yorumlarını yine birkaç dakika içerisinde görmeniz mümkün!
YouTube’da ise fazla değil, üç beş dakika içerisinde, o konuda
dünden bugüne dijital dünyanın arşivindeki her şeye
ulaşabilirsiniz.
Google Amca’ya gelince, meslektaşlarımızı tembelleştiren, yarışta
geri bıraktıran asıl o oldu.
Ne ararsan var, ne sorsan cevabı hazır, peki o zaman niye yorulalım
ki moduna girip, bize, kopyala yapıştır gazetecilik dönemini
başlattıran o oldu!
İşte bu da bir anlamda yazılı basının yediği, yani kendi kendimize
attığımız en büyük “kazıklardan” biri oldu.
Değişim çağında, değişmeye değiştik ama pozitif yönde değil, tam
tersi yönde!..
Çünkü okurun gerisinde, hem de çok gerisinde kaldık.