Kiminle konuşsanız, sanki dünyanın sonu geldi havasında.
Herkesin gerekçesi farklı.
Kendilerine göre haklı, hem de çok haklılar.
Eğer olaya onların baktığı çerçeveden bakarsanız, dünyanın sonunun
geldiğine inananlar kervanına anında siz de takılırsınız.
Ama biraz konuşup, farklı bakış açıları sunduğunuzda, en karamsar
olanı bile, bir süre sonra, hayatın pek de o kadar vahim olmadığı
noktasına getirebilirsiniz.
Yeter ki hayatın mücadele etmeye değer olduğuna ve iyinin kötüyü
kovacağına inanın!..
Ölüm ve doğum
Hayat çok enteresan.
Salı günü, apartmanda, aynı anda sevinçle hüznü bir arada
yaşadık.
Daha bir gün önce sapasağlam gördüğümüz Erdil Abi’yi sonsuzluğa
uğurladık.
Ebru ve Nejat’ın ikizlerine hoş geldin dedik. Üstelik biri kız,
diğeri de erkek!
Dünya milyonlarca yıldır böyle gelmiş böyle gidiyor.
Acı da, sevgi de, ne kadar büyük olursa olsun, bir süre sonra
sıradanlaşıyor.
Çünkü yerini başka mücadeleler alıyor...
Öteleme, erteleme
Uzun yıllardır hayatımız öteleme ve erteleme düzeninde gidiyor.
Sürekli seçim oluyor ve hemen her şey ona endeksleniyor.
Hele şu seçim, referandum aradan çıksın, ondan sonra bakarız
diyoruz...
Bayram, yılbaşı, darbe girişimi, kar kış tatilleri, yaz, kış, kriz
derken yapacağımız her ne varsa, onları ötelemek ya da ertelemek
için mutlaka bir mazeretimiz oluyor.
Hiçbir şey bulamasak, hele bu ayı, bu yazı, kışı atlatalım, sonra
bakarız moduna giriyoruz.
Her ne kadar çok haklı gerekçelerimiz de olsa, hayatımızdan
öteleme, erteleme ve mazereti çıkarmadığımız sürece mutlu olmamız
mümkün değil.
Çünkü her erteleme, öteleme ve mazeret, üzerimize sürekli bir yük
bindiriyor ve katlandıkça da yarattığı huzursuzluk artıyor.
En kötü karar kararsızlıktan iyidir örneğinde olduğu gibi,
zamanında yapılan basit bir iş bile, çoğu zaman, gecikenden daha
iyi olabilir.
Özellikle de bizim mesleğimizde olduğu gibi...