Şu günlerde çılgınca bir eğitim yarışı içerisindeyiz.
En az 5 milyon öğrenci ve onun iki katı veli, yeni bir okul arayışı
içinde.
Kimileri lise ve üniversite için ter döküyor, kimileri de okula
yeni başlamanın heyecanı içerisinde.
Ortaokul arayışı içerisinde olanların sayısı da yine bir milyonun
üzerinde...
Peki, bu çılgınca eğitim koşuşturması içinde, iyi ya da kötü,
alınacak eğitimin kimin için olduğunu hiç sorguladınız mı?
Ya da en iyi eğitim olanaklarını yakalamak için ailece onca
fedakarlığı niye yaptığınızı hiç düşündünüz mü?..
Eğitimde örnek gösterilen ülkelerden biri olan Güney Kore’de,
özellikle bu soruya cevap aradım.
Sonuç bizdekinden farklı değildi!
Hatta daha abartılıydı.
GK’de sınav yarışı, bizdekinden daha çılgınca.
İntihar oranlarının yüksekliği biraz da bu yüzden.
Ders başına ayda 500 doları gözden çıkarmak zorundasınız. Eğer özel
ders aldırtmıyorsanız, çocuğunuz kendisini ezik hissediyor, hayata
küsüyor, siz de vicdan azabı çekiyorsunuz!..
Bu çılgınca eğitim yarışı içerisinde, ailelerin pek çoğu, gelirinin
önemli bir bölümünü çocuklarına harcadığı için başka bir yatırım
yapamıyor. Yani en büyük yatırımı, çocukları! Bu yüzden mutlaka
başarılı olmasını istiyorlar.
Bu baskının öğrenciler üzerinde yarattığı psikolojik travma ise
intihara kadar gidiyor!..
İşte bu noktada onlar gibi biz de bu soruyu kendimize soruyor
muyuz:
Çekilen onca sıkıntı, harcanan onca para, ne için, kim için?
Çocuklarımız için mi, kendimiz için mi, ülke için mi, yoksa
patronlar için mi?
Evet, bu soruyu bir kez daha kendimize sormalıyız.
Gençleri hayata küstüren, hatta intihara kadar sürükleyen, aileleri
perişan eden, devletlerin, hükümetlerin eleştiri odağı haline
gelmesine neden olan eğitim ne için, kim için?..
Ve çok daha önemli bir başka soru:
Binlerce yıldır süre gelen öğretmen-öğrenci-sınıf üçgenindeki
geleneksel eğitim modelleri bugünün öğrencilerine ne kadar hitap
ediyor?
Herkes arayış içinde
Eğitimde yaşanan sıkıntılar sadece bizde yok.
G. Kore’den Amerika’ya herkes arayış içerisinde.
Gelin şimdi, bu çerçevede, biraz önce sorduğumuz sorulara yeniden
cevap arayalım.
GK kalkınma hamlesini büyük ölçüde eğitimle gerçekleştirmiş. Ama
bugün için kime sorsanız, ülke için, devlet için değil kendi
geleceği için daha iyi eğitim arayışı içinde. Anne, babaların
istekleri bile ikinci plana düşmüş.
İşte o noktada da, istedikleri meslekler ile iş bulabilecekleri
meslekler arasında sıkışıp kalmışlar...
Üzerinde durulması gereken en önemli tespit ise hangi eğitim modeli
ya da meslekler patronlara daha çok para kazandırıyorsa onlar
gelişiyor, diğerleri köreliyor!..
Gelelim ikinci soruya:
Geleneksel eğitimin sonu gelmek üzere mi?
Evet, gelmek üzere. Hatta geldi bile.
İşte bu yüzden ne olur çocuklarınıza daha fazla yüklenmeyin!..
Peki, yeni eğitim modeli ne olacak?
GK bu konuda yine öncü ülkelerden biri.
Özgür Eğitim, Hayal Eğitimi, Mutlu Eğitim gibi farklı modeller
deniyorlar.
6 yıllık ilk, 3 yıllık ortaokuldan sonra zorunlu eğitim bitiyor ve
yaratıcılığın, girişimciliğin öne çıktığı yeni eğitim modellerinde
diplomanın pek bir önemi kalmıyor.
Fazla değil on yıl sonra, nereden mezun oldun yerine, hangi
kurumlardan hangi dersleri aldın, yeni bir fikrin var mı, bugüne
kadar neler yaptın soruları sorulursa hiç şaşırtıcı olmaz...
Mutlu insan?
Bizde henüz sorgulanmıyor ama onların ağzı öylesine yanmış ki
eğitimin temel felsefesi mutluluk üzerine inşa edilmeye
başlamış.
Milli Eğitim bakanlarımızdan rahmetli Avni Akyol, eğitimin birinci
amacı sevgi derdi. Hatta o dönemde doğan torununun adını Sevgi
koymuş, okul duvarlarını da sevgi içerikli özdeyişlerle donatmıştı.
GK’de de henüz tam oturtamasalar da, asıl hedef mutluluk! Hemen her
yerde gülen çocuk fotoğrafları var...