Türkiye, eğer geleceği yakalamak istiyorsa, siyasetin
gölgesinden kurtulmak zorunda.
Sabah akşam birbirimizi yiyoruz. Seçimin biri bitiyor, diğeri
başlıyor. Ne kadar kötü örnek varsa, herkesin dilinde.
Haberler siyasetten, programlar magazinden, gazeteler de ‘o ne
dedi, bu ne dedi’den geçilmiyor!
Peki ya gurur duyacağımız işler?.. Örneğin bilim adına yapılanlar,
yapılmayanlar, hevesi kursağında kalanlar?..
Onların farkında bile değiliz.
Cumhuriyet’in kurulduğu ilk günden bugüne çok büyük reformlar
gerçekleşti ama en büyüğü, eğitim ve bilimde yapılanlar.
Osmanlı’nın son birkaç yüz yılı, duraklama ve gerilemeyle geçtiği
için eğitim, bilim ve teknoloji neredeyse yok gibiydi.
Cumhuriyet’le birlikte, her şeye sıfırdan başlandı ve bugün sayısal
olarak müthiş başarılara imza attık. Müthiş projeler başlattık.
Müthiş öngörülerde bulunduk. Müthiş fiyaskolar yaşadık.
Peki, gelinen noktadan memnun muyuz?
Kesinlikle hayır! Çünkü ya pek çoğunda mutlu sona ulaşamadık ya da
başarıya ulaşanları görmezden geldik...
Oysa ülkenin dört bir yanında, ülkemizi daha güçlü yarınları
kavuşturmak için dünden bugüne özveriyle çalışan bilim insanlarımız
var.
Bazıları, heyecanla başlatılan projeleri hepten unutulduğu,
bazıları da yapılanlar görülmediği için buruk.
Oysa harcanan paralar, boşa giden emekler, yok olup giden hayaller
ve en önemlisi de başarıya susamışlığın verdiği o heyecan
hepimizin...
Hani hep, hiç ortak değerimiz kalmadı diyoruz ya, bu doğru
değil!
Siyaset gözlüğünü çıkartıp, biraz çevremize baksak, memleketimizin
dört bir yanında gururlanacağımız o kadar çok başarı hikâyesi ya da
başarısızlık örneği var ki hiç tartışmasız, o, bu, şu demeden
hepimiz altına imza atarız!..
İyi başlıyoruz ama!..
Öngörüleri yüksek olan bir milletiz. Geleceği görüyor, ilk adımı
atıyor ama sonunu getiremiyoruz. Bu yüzden Türk gibi başla Alman
gibi bitir derler.
Pek çok stratejik alanda, önemli adımlar attık.Onları mümkün
olduğunca, sizlerle paylaşacağım. Örneğin dün Teknopark
İstanbul’daydık. Gurur verici yatırımları, çabaları ve çalışmaları
yerinde gördük.
Ama ona geçmeden, yıllar önce yine çok önemli bir alanda atılan ve
ortada kalan bir projeyi ve yaşanan hayal kırıklığını sizlerle
paylaşmak istiyorum:
“Türkiye’de, Hesaplamalı Bilim ve Mühendislik (HBM) ilk defa
2000’de İTÜ’de açıldı. 3-4 yıl sonra da ODTÜ, Koç ve Boğaziçi’nde
benzer bölümler kuruldu.
Bu alan literatürde “enabling technologies” yani var edici özelliği
sebebiyle hemen hemen tüm bilim dallarına (mühendislik, tıp, sosyal
bilimler, sanat vs.) hizmet etmektedir.
Stratejik önemi ve yaptığı katkılar nedeniyle ABD’de başkanlık
ofisine bağlı bir birimi de vardır.