Dünya Kadınlar Günü nedeniyle dün hep kadınlar konuşuldu. Meğerse kadınları ne kadar da çok seviyormuşuz! Konuşmaya gelince hemen herkes başımızın tacı der ama iş uygulamaya gelince, onlara en büyük mağduriyeti yaşatanlar, yine o en büyük lafları edenler olur... Marmara Üniversitesi Haydarpaşa Kampüsü’nde dün gerçekleşen “Toplumsal Cinsiyet Eşit(SİZ)liği Yansımaları - Engeller ve Çözüm Önerileri” başlıklı sempozyumun oturumlarından birine ben de katıldım. Bizim oturumun başlığı, “Eğitimin toplumsal cinsiyet eşitliğinde rolü, ülkemizdeki durum, engeller ve çözüm önerileri”ydi. Dört değerli kadın konuşmacı bir de ben vardım. Salonun dörtte üçü de kadındı. Şaka yollu, biz de eşitlik istiyoruz diye söze başladım. Diğer pek çok toplantıda olduğu gibi kadınların dışlandığından, ezildiğinden, eşit haklara sahip olmadığından söz edildi. Haksızlar mıydı? Hem evet hem hayır. Ezilen sadece onlar değil ki! Ezilenin kadını, erkeği olur mu, “önce insan” diye başladım ve “Eğer genelin sorunlarını çözersek kadınların sorunları da büyük oranda zaten çözülür” dedim. En temel insan haklarının, hukukun üstünlüğünün, demokrasinin bile tartışıldığı bir ortamda, kadınların, çocukların, gençlerin, yaşlıların, erkeklerin, okumuşların ya da okumamışların hakları diye yola çıkarsak gücümüzün azalacağını söyledim.