Siyaseti bir kandırma sanatı olarak niteleyenler var.
Kabul etmek mümkün değil ama sanki onları bu noktaya getiren de biziz.
Gerçekleri söylediklerinde müthiş reaksiyon gösteriyor, hayal sattıklarında onlara tapıyoruz.
Bu dünyanın her yerinde biraz az, biraz çok ama hep böyle.
Hani bir söz var: İnsanoğlu ölümden çok korkar ama hiç üzerine kondurmaz. Gerçeklerle yüzleşmekten kaçmak da sanki biraz böyle.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar atasözü de durduk yerde yaşamımıza girmemiş.
Belli ki doğru söyleyenlerin canı çok yanmış ve çareyi kandırmakta bulmuşlar!
Dünkü yazımda, üniversitelerin nasıl boş kaldığını, kazananların niye kayıt yaptırmadıklarını ve işsizlik sırasının en tepesinde üniversite mezunlarının olduğunu yazmıştım.
Tepkiler geldi.
Tıpkı eğitimin lime lime dökülen halini, veli ve öğrencilerin çektiği kayıt işkencesini, öğretmen atamalarında yaşanan haksızlıkları, YÖK ve ÖSYM’nin yetersizliğini yazdığımda
olduğu gibi...
Hep kara tablo çizip, moral bozuyormuşuz.
Sanki her şey güllük gülistanlık da biz tam tersini yazıyoruz...
Havadan sudan bahsetsek, her şey mükemmel desek, bardak boş ama dolma ihtimali çok yüksek diye fetva versek mutlu olanlar olacak.
Peki ya sonrası?..
İnsani değerlerimizi ve duyarlılığımızı yitirdiğimizde, geriye hiçbir şey kalmaz.
Çer çöpü halının altına her süpürdüğünüzde, evi temizledik sanırsınız ama gün gelir de aynı ev çöp eve dönüştüğünde, kabahatliyi sakın uzaklarda aramayın!..
Pembe dünyalar