Dershaneler konusunda son kırk yılda o kadar çok yazı yazdık, o
kadar çok yazıldı, o kadar çok konuştuk ve o kadar konuşuldu ki
artık sayısını biz unuttuk.
Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen hâlâ herkes bildiğini okumaya
devam ediyor.
Bir şeyleri kılıfına uydurmada üzerimize yok ama ne kadar sonuç
alıyoruz, işte o günlerce tartışılabilir.
Faize kâr payı dedik!
Peki, öyle oldu mu ki şimdi dershanelere farklı isim ve statüler
arıyoruz?
Yargı, yarın, yeni bir karar daha alırsa ne olacak?
Ya da Osmanlı padişahları gibi kelimelere yasak getirerek, dershane
diyenleri, yazanları ya da tabela asanları cezalandıracak
mıyız?..
Kambur mu, manivela mı?
Dershaneler Türk eğitim sisteminin üzerinde bir “kambur” mu yoksa
en tembel öğrencinin bile istediği fakülteyi kazanmasına olanak
sağlayan bir manivela mı?
Her iki konuda da farklı görüşler var ve bunu dile getirmeyen
kalmadı.
İsterseniz gelin önce eğitimin sırtında ağır bir yük olma konusunu
ele alalım.
Dershanecilerin pek çoğu da bu görüşte ve onlar da eğitim
sisteminin bu hale gelmesinden, dershanelere gerek duyulmasından
fazlasıyla rahatsızlar.
Pek çoğunun gönüllü ya da zorunlu olarak okulculuğa yönelmesi de
zaten bu yüzden.
Ama çok daha önemli olan, dershanelere duyulan ihtiyacı ortadan
kaldırabilmek.
Peki, bu konuda ne yapılıyor?
Hiçbir şey.
İşte bu yüzden hangi yasal düzenleme yapılırsa yapılsın dershaneler
var olmaya devam edecek...
Yani manivela olma konusunda umut dağıtmaya ve bu işi olabildiğince
sömürmeye devam edecekler.
Onlar bir anlamda umut taciri!