Sadece ülkemizde değil, dünyanın her yerinde hemen herkes her göreve bir şekilde gelebiliyor.
Fırsat eşitliği açısından baktığınızda sevindirici bir durum.
Ama liyakat açısından baktığınızda, en azından bazı görevler o işi yapabilecek donanıma sahip olunmasını bir ölçüde zorunlu kılıyor.
Eğer onu da ortadan kaldırırsanız, işte o zaman yandık demektir. Yani bir anlamda doktora uçak kullandırır, cerrahı da pilot yaparsanız, işler sarpa sarıverir...
Canım ne var bunda, adam uçak kullanmasını biliyorsa, doktor olmasının ne sakıncası var, diyenler mutlaka çıkacaktır.
Zaten çevrenize baktığınızda da bunun onlarca örneğini görebilirsiniz.
Paraşütle en tepe görevlere gelen o kadar çok insan var ki şaşıp kalıyorsunuz!..
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş bir ara “Ehliyet, sadakat, liyakat” sözcüklerini dilinden düşürmüyordu, bu aralar hiç ağzına almıyor.
Umudunu kestiğinden mi, yoksa tamam bu mesele halloldu, herkes artık bu kurala uyuyor dediğinden mi, bilmiyoruz.
Bildiğimiz tek şey var, o da “Ehliyet, sadakat, liyakat” sözcüklerini artık kendisinden duymuyoruz.
Keşke sadece ve sadece bu işin takipçisi olsaydı, ülkeye en büyük hizmeti yapmış olurdu...
Yetişmiş insan gücü!
Günümüzde dünyanın en büyük zenginliği, iyi yetişmiş insan gücüdür.
Meslek yelpazeniz ne kadar geniş ve alanında uzman eleman sayınız ne kadar yüksekse, o kadar güçlüsünüz demektir.
Diplomalarımız yurtdışında tanınmıyorsa, akademik unvanlarımız kimsenin umurunda değilse, meslekteki kırk yılınız zerre kadar dikkate alınmıyorsa, başkalarına kızmak yerine biraz da kendimize çuvaldızı batırmamız gerekmez mi?