YÖK unvan dağıtıyor; MEB dünya standartlarının çok üzerindeyiz
diyor; ÖSYM dünyanın en iyi sınav merkezlerinden biri olduğunu
iddia ediyor da üniversitelerimiz onlardan geri kalır mı?
Kendilerini dünyanın en iyi üniversiteleriyle eş tutan, yüzde 100
burslu bölümleri bile dolmayan, alışveriş merkezlerinde olduğu gibi
mil kazandıran, mezun vermeden doktora programı açan, adeta parayla
diploma satan, kontenjanlarının yarısı bile dolmayan
üniversitelerimiz var... Her biri ayrı telden çalıyor ve kendi
kendilerine methiye düzmenin ötesine geçemiyorlar.
Yükseköğretimde deniz bitmek üzere ama hâlâ yeni üniversiteler
açıyoruz.
Hem de on binlerce mezunu işsiz gezen fakülteler ve bölümler!..
İnsan gücü planlaması diye bir kavram hâlâ lügatimize girmedi.
Gireceği de yok gibi! İşte bu yüzden de sadece kaynak israfıyla
kalmıyor, gençlerimizin hayallerini de çalıyoruz...
Eğitim reformu şart!
Anaokulundan üniversiteye kadar eğitimin her aşamasını içine alacak
köklü bir reform şart.
Peki, ama bunu kim yapacak? Eğitimi bu hale getirenler mi?
Yaşanan sorunlar elbette son 15 yılın birikimi değil. Son 50 yıla
hatta daha öncesine bakmak gerekir. Daha da önemlisi, eğitim sadece
iktidarların değil, tüm ülkenin sorunu. Başında “Milli” ifadesinin
bulunması da bu yüzden! Yani, köklü bir eğitim reformu
gerçekleşecekse herkes davet edilmeli, herkes taşın altına elini
koymalı ve herkes önce ülkem ve önce çocuklarımız demeli! Yoksa
bugünleri de arayacak hale gelebiliriz.
YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın kalite konusunda ne kadar duyarlı
olduğunu biliyoruz ama görünen o ki YÖK de üniversiteler de onun
tam kontrolü altında değil.
Elbette, dediğim dedikçi bir başkan istemiyoruz. Onlardan çok
çektik! Ama konulan hedeflere ulaşma azminde olan bir başkan da
olmazsa olmazların başında geliyor.
En azından, kalite konusunda, bu böyle olmalıdır.
Yekta Hoca, şu anda siyaset ile üniversiteler arasında sıkışmış
durumda. Hangi konuya el atsa, karşısına bir şekilde siyaset ya da
başka engeller çıkıyor. Bu yüzden de yol alamıyor. Adamını bulan
ona fiyaka satmamalı!