İstanbul dışına kendinizi attığınızda, sanki günler uzuyor ve
zaman daha yavaş akıyor. Üç günde dört kent, 8 ilçe gezilir ve
binlerce yıllık tarihe yolculuk yapılır mı?
Kâğıt üzerinde, düşünce aşamasında bile insanı ürkütüyor ama
sabahın 6’sında yollara düşüp, her gün yüzlerce kilometre yol
yaparsanız, zoru başarabiliyorsunuz!
İlk durağımız Mardin’di. Kente inmeden, çevresinde biraz dolaşıp,
antik kentleri gezelim istedik. Güya, çok gezen, çok bilen biri
olarak, İpek Yolu üzerindeki Dara’nın adını bile duymamıştım. 1400
yıllık muhteşem bir antik kent. Kaya mezarlar bir yana Zindan diye
tabir edilen eski su sarnıcı, İstanbul’daki Yerebatan Sarayı’nı da,
Yedikule zindanlarını da gölgede bırakır.
Mardin havaalanına çok yakın, ölmeden önce görülecekler listesine
mutlaka ekleyin. Yine aynı bölgedeki Mor Yakup ve Mor Gabriyel
manastırları da bölge tarihi ve özellikle Süryani kültürünü
yakından tanımak isteyenler için inanılmaz renkler sunuyor.
Ayasofya’yı inşa eden Bizans Kralı Theodosios’un Süryani eşinin
belli ki o bölgenin inşasında çok önemli rolü olmuş!
Süryani rehberimiz, dünyanın en eski üniversitesinin ne
Şanlıurfa’daki Harran ne de İtalya’daki Bolonya üniversiteleri
değil, Midyat’taki Mor Gabriyel Manastırı olduğu iddiasında.
Kalıntılara bakılırsa evet gibi ama son sözü kesinlikle tarihçilere
ve arkeologlara bırakmak gerekir!
Mor Yakup’un hemen yanı başındaki Zeynel Abidin Külliyesi’nin
tarihi Hz. Muhammed’in torunlarına kadar gidiyor ve her ikisi de
2013’te UNESCO dünya kültür mirası geçici listesine alındılar.
Eskisiyle, yenisiyle, gündüzleri adeta bir taş kent görünümünde
olan Mardin merkezi ise geceleri tıpkı bir mücevher gerdanlık gibi
ışıl ışıl. Gezilecek görülecek yerleri sıralamaya değil bu köşe,
gazete yetmez ama ayrıntılı ve fotoğraflı bir paylaşımı Rota’da
sizlerle paylaşacağız.
Şanlıurfa
Her bir kenti gezmek için en az bir hafta gerek ama nokta atışı
yaptığınızda işiniz biraz daha kolaylaşıyor.
Şanlıurfa’da ilk durağımız, geçmişi 12 bin yıl öncesine dayanan ve
dünyanın en eski tapınağı olarak gösterilen Göbekli Tepe oldu.
Daha önce de ziyaret etmiş ve çok etkilenmiştim. Şu sıralar ciddi
bir düzenleme çalışması var. Bu yüzden ziyaretçiye kapalı.
Bu arada üstü kapanmış, tam üzerinde gezi parkuru oluşturulmuş. Her
şeyi çok daha yakından görebiliyorsunuz. Peki, o dönemde, buraya
kimler, nereden ve niçin geliyor sorusu ise hâlâ tam olarak
cevaplanamamış. Sadece Göbekli Tepe için bile buralara
gelinir.
Şanlıurfa merkezdeki Balıklı Göl restorasyon ve çevre düzenlemesi
ise hâlâ devam ediyor. Adeta yerli turist akını var. Defalarca
gördüm ve her defasında, her karesi farklı bir heyecan veriyor.
Hava güzel mi güzel. Öğleden sonraki rotamızda Zeugma vardı. Hani
şu Birecik Barajı’nın suları altında kalan dünyanın en görkemli
mozaiklerine sahip Zeugma antik kenti.
Mozaiklerden bir bölümü Gaziantep Mozaik Müzesi’nde, bir bölümü de
Şanlıurfa Arkeoloji ve Mozaik Müzesi’nde.
Zeugma, zamanında sadece bölgenin değil, dünyanın önemli
merkezlerinden biriymiş ama dün mahzun mu, mahzundu!
Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti’nin ödül töreni, Halfeti, Gaziantep
ve Kahramanmaraş izlenimleri de bir sonraki yazımızda...
Özetin özeti: Ülkemizin her köşesi ayrı bir cennet