Abbas Güçlü Milliyet Gazetesi

Onlarca, yüzlerce, binlerce şampiyon çıkar mı?

35 yıl önce, Milliyet’e ilk adımımı attığımda, ilk tanıdığım birkaç isimden birisi de oydu. O gün bugündür, en yakın olduğum isimlerden birisi yine o, oldu.   O, bizim için bazen en...

12 Haziran 2017 | 669 okunma

35 yıl önce, Milliyet’e ilk adımımı attığımda, ilk tanıdığım birkaç isimden birisi de oydu. O gün bugündür, en yakın olduğum isimlerden birisi yine o, oldu.


 
O, bizim için bazen en yetkili yönetici, bazen de kızaktaki yayın yönetmeni olsa da, hep bir abiydi.

Kızdığına, sesini yükselttiğine, çok az şahit olduk.

Tek derdi haberdi, Hürriyet’e, Sabah’a nal toplatmaktı.

Her ne kadar ondan sonra gelen yayın yönetmenleri, çok kolay oturdukları koltuklarda, bunun bir türlü farkına varamasalar da, Milliyet, onun için hiç tartışmasız Türkiye’nin en iyi gazetesiydi.

O hancıydı, diğerleri yolcu.

Kimler geldi, gitti ama o, son nefesine kadar, hastane odasında bile hep Milliyet’le birlikteydi.

Milliyet için kafa yordu, Milliyet için hep en iyisini istedi.

Çok yüklü transfer teklifleri geldiğinde de gazetesinden vazgeçmedi, tüm yazı işleri kadrosu, yeni ufuklara yelken açtığında gemisini terk etmedi.

O hiçbir zaman yıldız olmak için çaba harcamadı, vitrine çıkmadı, kraldan çok kralcı olmadı.

Gazetenin her şeyinin ondan sorulduğu dönemlerde bile en yüksek maaşlılar arasına hiç girmedi.

Azla yetindi, hepimizi de buna alıştırdı.

Ne zaman zam istesek, ne zaman yetki ve sayfa istesek, hele bir bekleyin derdi.

Birimiz için bir şey yaparken, diğerimizi üzmek istemezdi.

Gazeteciliğin nimetlerinden faydalanan, rantını yiyen, popülaritesinin keyfini çıkartanlara saygı duyar ama onlardan biri olmayı asla düşünmezdi.

Politikacılarla, sanatçılarla, işadamlarıyla ya da başka güç odaklarıyla hep mesafeliydi.

Zorunlu olmadıkça gazeteden çıkmaz, seyahatlere katılmaz, haber dışında kimseyle yarışmazdı.

Karavanada ne varsa onu yer, odasına yeni bir eşya aldırmaz, bize göre cimrilik ona göre ise idareli olmak için en zorlu bölgelere giden arkadaşlara bile en düşük harcırahları verir, ihtiyaç olursa göndeririz derdi.

Çok iyi yabancı dil bilmese de, dünyada olup bitenleri ondan daha iyi kimse takip etmezdi. Odasında sürekli açık olan televizyonlardan yabancı kanalları da izler, Türkiye ya da tanıdık bir isim geçtiğinde herkesi ayağa kaldırır, söz konusu haberi takip etmelerini isterdi.

Onun için en büyük üzüntü kaynağı, tek sütun da olsa, atlanmış bir haber olurdu.

Burnu hiç havalarda olmadı, herkesten çok düşündüğü hep Milliyet ve patronları oldu. Onlar güçlüyse, biz güçlüyüz derdi. Yanıldığını anladığında ise iş, işten çoktan geçmişti!

Doğan Abi de Demirel gibi çok gitti, çok geldi.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Öğretmenler neden mutsuz? 24 Kasım 2024 | 301 Okunma Öğretmen, öğretmen, öğretmen! 22 Kasım 2024 | 476 Okunma Eğitim nedir, ne değildir?.. 20 Kasım 2024 | 336 Okunma Pazar keyfi 17 Kasım 2024 | 60 Okunma Hatada ısrar mı erdem, dönmek mi? 15 Kasım 2024 | 230 Okunma