Özgürlük kavramı bazıla- rımızı rahatsız etse de hiç istisnasız hepimizin olmazsa olmazlarının başında geliyor.
Basın özgürlüğü önemli de yargının, siyasetin, öğrencinin, üniversitenin, esnafın, sporcunun, sanatçının özgürlüğü önemsiz mi?
Özgürlüklerin nerede başladığı, nerede bittiği, daha da önemlisi,
nereden baktığınıza göre değişkenlik göstermesi tartışmaların ana
konusu.
Normal koşullarda hiç ama hiç kimsenin özgürlüklere karşı çıkması beklenemez.
Yoksa kısıtlanan özgürlük, başkalarının değil, kendi özgürlüğü olur...
Soran, sorgulayan...
Tüm siyasi partilerin parti programlarına bakın, hiç tartışmasız, hepsi de soran, sorgulayan, düşünen, görüşlerini özgürce ifade eden nesiller istiyor.
Çünkü onlar da çok iyi biliyor ki düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan ve bunları en çarpıcı şekilde ifade etmeyen bir kişinin sadece kendisine değil, partisine, işyerine, ailesine, ülkesine de bir yararı olmaz...
Düşünmeyi, sormayı, sorgulamayı, görüşleri özgürce ifade etmeyi hep siyasi çerçevede değerlendirdik ve adeta öcü gibi gördük.
Oysa her alanda özgürlük, eğitimin temelidir.
Özgür düşünmeyen beyinler hiçbir şey üretemez, üretse de katma değeri yüksek ürüne dönüştüremez; daha da önemlisi, ürettiği fikri, hizmeti ve ürünü başkalarına sunamaz, pazarlayamaz satamaz...
Eğitimdeki geri kalışımızın en önemli nedenlerinden biri de öğrencileri suskunluğa zorlamamızdır!
Bu onların da işine geliyor, öğretmen ve eğitime yön verenlerin de ama yanlış!..
Düşünmeden olmaz!
Geçenlerde sosyetik bir okula gittim, ekmeğin fiyatını sordum.
Yüzü aşkın öğrencinin bulunduğu salonda tek el bile kalkmadı.
Bilmeleri gerekirdi, belki de biliyorlardı ama kalkıp kendilerini ifade edemediler.
Çok daha önemlisi, hadi ekmeğin fiyatını bilmiyorlardı, peki şunu diyerek, kendileriyle ilgili olumsuz yargıyı tam tersine çevirip alkış alamazlar mıydı?