Fırtınalı bir seçim dönemi daha geldi, geçti.
İnsan her gün yeni şeyler öğreniyor, yeni dersler alıyor.
Pazar günkü referandum sonuçları da hepimize çok önemli dersler verdi.
Umarız, gereken dersler, gereken kişiler tarafından alınır.
Böylesi oylamaların kazananı, kaybedeni yoktur.
Tek kazananı vardır, o da demokrasi!
Onu yaşatmak da hepimizin asli görevi olmalıdır...
Kritik bir referandumdu. Kritik bir sonuç ortaya çıktı.
Halkımız, her defasında olduğu gibi, iktidara da, muhalefete de, hiç suya sabuna dokunmayanlara da önemli mesajlar verdi.
Peki, bu mesajlar alındı mı?
İlk açıklamalara bakılırsa, alanlar var ama hâlâ hiç üzerine toz kondurmayanların olması şaşırtıcı!
Oysa şu an, siyasi partilerin tam da nerede hata yaptık diye oturup düşünecekleri günler.
Bütün partilerin eksileri var. Hem de artılarından çok fazla.
İktidar partisi büyük kentleri neden kaybettim diye, muhalefet de neyi eksik yaptık da sonuç böyle oldu diye oturup uzun uzadıya kafa yormak zorunda.
Bir sonraki seçimin galibi, kesinlikle, bugünden itibaren, eksiklerini görüp, dersine iyi çalışan olacaktır.
Kaybederken kazanmak!
Seçim ve referandumlar tıpkı sınavlar gibidir.
Üniversite sınavlarını ilk girişte ya da ikinci de kaybedenler, eğer gerekli dersleri çıkartıp, bir sonraki sınava çok iyi hazırlanırlarsa, elde ettikleri zaferin getirileri, kaybettikleri o bir iki yıldan çok daha güçlü olabiliyor.
Şu sıralar, bakıyorum, YGS’yi aşamayanlar, matemdeler. Kendilerine gelmeleri zaman alacak gibi görünüyor.
Keşke bir an önce toparlanıp, önümüzdeki 10 aylık süreyi en iyi şekilde değerlen- direbilseler.
İşte o zaman, gelecek yıl, yine üzülenler arasında değil, kazananlar tarafında yer alırlar.
Aynı şekilde, YGS barajını aşıp da istediği puanı alamayanların, içinde bulunduğumuz şu günlerde yapacağı tek şey, üzülmek değil, LYS’ye çok daha sıkı bir şekilde hazırlanmak olmalıdır.
Demokrasilerde, seçimler kazanılır da kaybedilir de, adı üstünde demokrasi.
Yaşam da farklı değil, bir ömür boyu sınavlarla iç içeyiz. Hepsinde en iyi sonucu almamız insan doğasına aykırı, hepimizin çok iyi olduğu gün ve dönemler gibi, her şeyi bıraktığımız anlar da oluyor.
İşte o dönemlerde kaybettiğimiz sınavlar, hiçbir zaman hayatın sonu değil, tam aksine, bir sonraki sınavın itici gücü olmalı. Yoksa, kendimizi daha da dibe çekmenin ötesinde hiçbir işe yaramaz. Bu kötülüğü sakın ola kendinize yapmayın...
Baraj olmalı mı?
Başka ülkelerde nasıl bilmiyorum ama anayasa gibi ortak aklın olması gereken oylamalarda, çok daha yüksek barajlar gerekmez mi? Örneğin, anayasa değişikliği için TBMM’de üçte iki çoğunluk aranıyor da referandumda neden aranmıyor?
Şu an sandıktan yüzde 51 değil de, yüzde 70-75’lik bir evet ya da hayır çıksaydı, taşlar daha bir yerli yerine oturmaz mıydı?
Daha büyük ortak paydalar yakalanamaz mıydı?