Sınav ve diploma odaklı eğitimden yaşam odaklı eğitime şimdi değilse ne zaman geçeceğiz?
İlgi, yetenek ve hayalleri doğrultusunda eğitim görmek, öğrenim gördüğü alanda iş bulmak, alın teriyle daha iyi bir gelecek hayali kurmak her gencimizin en temel hakkı.
Onlara bunu şimdi değil de ne zaman vereceğiz?
Kentine, kültürüne, doğaya, yasalara duyarlı bireyler yetiştirmenin yolu eğitimden geçiyor ve bunu şimdi değil de ne zaman yapacağız?
Dünyadaki yaşıtlarıyla yarışacak donanımı, onlara şimdi değil de ne zaman kazandıracağız?..
Benzeri yüzlerce soru daha sıralayabiliriz. Klişe cevaplar da belli:
Biz bütün bunları zaten veriyoruz.
Evet, kâğıt üzerinde her şey düşünülmüş. İstatistikler de her şeyin yolunda gittiğini gösteriyor.
Peki ya yaşananlar?..
Bu konuda kabahatli aramıyoruz. Çünkü kabahatli olan hepimiziz.
Çözüm bulacaksak, bunu da yine hep birlikte bulmalıyız.
Bu o kadar zor mu?
Kesinlikle hayır.
Yeter ki teşhisi doğru koyalım, yeter ki günü kurtarmaya değil geleceğe odaklanalım. Gerisi kendiliğinden gelecektir.
Diplomalı işsizlik?
Hep artan öğrenci sayılarımızdan söz ediyoruz.
Abartı var mı? Hayır.
Gurur verici boyutlarda ve bunu kimse inkâr edemez.
Ama madalyonun bir de öteki yüzü var ki onu da görmezden gelemeyiz.
Rakamlar çok çarpıcı!
Örneğin, bu öğretim yılında bir milyondan fazla gencimiz üniversitelere kayıt yaptırdı.
Peki, mezun olduklarında bunlardan kaçına istihdam olanağı sağlayacağız?
Ne kadarı ne kadar süre içinde iş güç sahibi olacak, kaçı öğretim gördüğü alanda çalışacak, kaç lira maaş alacak, ne kadarı işsizler ordusuna katılacak?
Eğer olağanüstü bir kalkınma hamlesi gerçekleştiremezsek, üçte ikisinin işsiz kalması hiç şaşırtıcı olmaz!
MEB, YÖK, ÖSYM ve üniversiteler gibi geleceğimize yön veren kurumlar da hata yaparsa, bize doğruyu kim öğretecek?..
Geleceği doğru okumak?