Akademik kariyerli birini görünce, “Tamam işte, bu eğitimin piri” diyoruz. Oysa yüzde 99’unun pedagojiyle uzaktan yakından ilgisi yok!
MEB, YÖK ve ÖSYM’de yeni sınav sistemine karar verenlerin kaçı ortaokulda, lisede öğretmen olarak derse girdi, hangileri, öğrencileri ne kadar tanıyor?
Kaçı eğitim bilimci? Kaçı, daha önceki sınavların analizlerini pedagojik anlamda değerlendirdi?..
Kaçının, bugün kaldırılan sistemlerin altında imzası bulunuyor?
Eğitimde, değişmeyen temel bir kural var:
Öğrenci o dersin kendi yaşamına bir katkısı olacağına inanmıyorsa, asla öğrenmez, sadece sınıf geçmek ve yüksek puan almak için çalışır.
Bizde şu anda yapılan da budur.
Sınav ve okul biter, geriye hiçbir şey kalmaz.
Pek çok derste, Türkiye ortalamalarının dibe vurması, PISA’da en son sırada yer almamız bu yüzden.
Köyünde çobanlık, kuaförde çıraklık, dolmuşta şoförlük, pazarda tezgâhtarlık yapacak öğrenciye de aynı Türkçe ve Matematik’i dayatıyoruz, mühendis, avukat, öğretmen olacağa da!
Bu mu eğitim?
Bu mu sınav?
Bu mu ilgi ve yeteneğe göre yönlendirme?
Bu mu insan gücü planlaması?
Ne olur, biri çıksın da bu soruların cevabını versin!
40 yıldır eğitim üzerine yazıyorum, dünyanın en iyi ülkelerine gidip incelemelerde bulundum, onlarla eğitimi tartıştım ama eğitimin ciddi bir iş olduğunu, bırakın siyasetçilere, eğitimciyim diyenlere bile anlatamadım, işte ona yanıyorum.
Geçen ay ABD’deydim. Harvard ve MIT’deki hocalarla konuşurken, ayrıştığımız noktalar da vardı ama pek çoğuyla ortak kanaate sahiptik.
Bizde ise dün olduğu gibi bugün de eğitimin genelinde ve hele ki sınavlarda, ortak nokta bulmamız mümkün değil.
Özellikle de MEB, YÖK ve ÖSYM kurmaylarıyla.
Çünkü her defasında, en iyi işte bu dedikleri sistemi çöpe atanlar da onlar, rüzgârgülü gibi, esen rüzgâra göre hareket edenler de onlar.
Ama yine de çuvaldızı kendime batırıyorum...
Demek ki iyi anlatamıyoruz!
ÖSYM unutuldu?