Son Umut başlığını görünce, eminim ki, ilk aklınıza gelen, yarın yapılacak seçim olmuştur.
Evet çok önemli bir seçim ve hangi partiden olursanız olun, herkesin son bir umut olarak dört elle asıldığı bir seçim olacak.
Ülkemiz için hayırlısı ne ise o olsun.
Kime oy verirseniz verin, bu sizin en temel hakkınız ve özgürlüğünüz.
Hiç ama hiç kimse, oyunuzu ne yönlendirmeli ne de ambargo koymalı.
Bu noktada, sizlere yapılacak tek uyarı, ne olur, sandığa gidin temennisinin ötesine geçmemeli.
Umarız, yarın Cumhuriyet tarihinin en yoğun katılımlı bir seçimi olur ve Türkiye yeni güne, demokrasisi çok daha güçlenmiş bir şekilde girer.
Sandığa inanıyorsak, gerisi gelecektir!..
Peki, benim asıl yazmak istediğim asıl Son Umut neydi?
Şimdi gelelim ona!
Hayal kırıklığı!
Son Umut filmi vizyona girdiğinde, zaman bulup, sinemaya gidememiştim.
Önceki akşam, TV8’de yayınlanınca, oturup sonuna kadar, pür dikkat izledim.
Russell Crowe’un yönetip Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz’la birlikte oynadığı Son Umut’tan çok umutluydum.
Crowe’un daha önceki pek çok filmini izlemiş ve hayran kalmıştım.
Son Umut, tam bir hayal kırıklığı oldu.
Zaten vizyona girdiğinde de pek fazla gişe yapmamış.
Yani izlenmemiş.
Seyirci para verip sinemaya gitmese de, önceki gece, televizyonda tercihini, özellikle AB grubunda, filmden yana kullanmış. Tüm izleyicide ise biraz gerilere düşmüş...
Ve filmin sinemalardaki gösterimiyle ilgili internetten ufak bir ayrıntı:
“1 Ocak’ta vizyona giren Mahsun Kırmızıgül’ün yazıp yönettiği ve oynadığı dördüncü filmi ‘Mucize’nin Hollywood yıldızı Russell Crowe, Yılmaz Erdoğan ve Cem Yılmaz’lı Son Umut karşısında nasıl bir gişe yapacağı merak konusuydu.