Hemen her şeye o kadar kolay ulaşıyoruz ki yenisini, farklısını, daha iyisini yapmak konusunda zerre kadar çaba harcamıyoruz.
Anayasamız Fransız ve İsviçre anayasasının bir taklidiymiş, eğitim sistemimiz Alman, İngiliz, Amerikan karışımı, ekonomide milli olan bir şey yok gibi; televizyon dizileri ve yarışmaları baştan aşağı taklit; spor ve sporculardan devşirme olmayan yok denecek kadar az; sanayimiz Alman, Fransız, İtalyan; tarım ve tohumculuk İspanyol ve İsraillilere teslim; saatimiz Araplara uyumlu; yaşam tarzımız da tam bir alaturka...
Milli sanayi, milli eğitim, milli savunma, milli o, bu, şu deyip duruyoruz da gerçekten de milli olan neyimiz kaldı?
Milli olmaktan niye bu kadar kaçıyor, bazen de kim daha çok milli yarışına niye giriyoruz?
Millilik utanç duyulacak bir şey değil, tam aksine onur duyulacak bir kavram.
Peki o zaman altını niye doldurmuyoruz?..
Lafla milli olunmaz!
Önünde “milli” sıfatı olan iki bakanlığımız var.
Milli Eğitim ve Milli Savunma.
Peki, ne kadar milliler?
Bilim, sanayi, kültür, elbette evrenseldir.
Önemli olan, biz ne kadarına damga vuruyoruz?