Garip bir ülkeyiz.
Doğrular, yanlışlar birbirine karıştı.
Manipülasyon yapılmayan bir konu neredeyse hiç kalmadı. Yetişkinler öyle ya da böyle bu duruma alıştı.
Ama ne olur çocukları bu işlere bulaştırmayalım.
Onların hayalleriyle oynamayalım.
Akşam aklımıza geleni, sabahleyin kendilerine dayatmayalım.
Güvenleri bir sarsılırsa, toparlanmaları hiç kolay olmuyor.
İşte size çarpıcı birkaç örnek...
Sonuçlar değişti?
Oğlum 3. sınıf öğrencisi. Bir kurumun düzenlediği Yönlendirme Sınavı’na katıldı.
Sonuçlar açıklandığı gün ilgili link üzerinden sonuç sayfasına eriştiğimde, oğlumun kurum, ilçe, il birincisi, Türkiye yedincisi olduğunu öğrendim.
Okul aracılığıyla sınav sonuç belgesi istenildiğinde, oğlumun il üçüncüsü ve Türkiye dokuzuncusu olduğu söylendi.
Daha önce sonuçları kontrol için baktığımız link ile kontrol ettiğimde oğlumun sonuç ekranının ifade edildiği üzere değiştirildiğini gördüm.
İlgilileri arayıp sonuçların nasıl ve ne hakla değiştirildiğini öğrenmeye çalışsam da tatmin edici bir bilgi edinemedim.
Milli Eğitim Bakanlığı izni olmadan böyle bir sınav yapılmasının mümkün olmadığını düşündüğüm için söz konusu kurumun gerek yayın, gerekse düzenlediği sınavlar kapsamında denetlenmesini istedim.
Ancak eğitim yayınlarınız, sorunlara çözüm bulma çabanız göz önünde bulundurulduğunda, bu şaibeye ilişkin bir de size başvurmam gerektiğini düşündüm.
Bu kurum, Türkiye çapında (belirli bir ücret karşılığında) sınav yapan ve (en azından bu seneye kadar) seviye tespit edilmesine yönelik bir bilgi veren bir kurum, ayrıca bu sınav sonucuna göre Ankara’da burslu öğrenci kaydı yapan özel okul mevcut.
Aslında sorun çocuğumuzun üçüncü, beşinci, onuncu olması değil. Sorun, açıklanan bir sonucun ilerleyen günlerde nasıl değiştirildiği.
Eğer değerlendirilmemiş sınav kâğıtları vardıysa da bu da ayrı bir skandal. O zaman her türlü kontrolü yapıp öyle sonuç açıklamaları gerekir.
Hoş, eğitim sistemimizde daha ne skandallar varken, bu da devede kulak diye mi düşünürsünüz bilemiyorum...
Tercih 24’e düştü!
Üniversiteye girişte tercih sayısı önceki yıllarda 18’di, sonra 24’e çıktı, son birkaç yıldır da 30’a yükseltildi.
Bütün bunları yapan kimdi?
YÖK’tü.
Şimdi aynı YÖK, tercih sayısını yeniden 24’e indirmiş.
Peki, niye? Fazla tercihe gerek yok mu?
Peki, öyleyse, daha önce sayı neden hep yükseltildi?
Geçen yılın istatistiklerine göre, son tercihlerine giren aday sayısı çok azmış!
Peki, o zaman ilk 10 tercihinden sonraki tercihlerine giren adayların ertesi yıl tekrar sınava girip, fakülte değiştirme oranı da çok yüksek! Bu mantıkla tercih sayısını 10’a indirsinler ve ne boşa zaman kaybedilsin ne de kaynak israfı olsun!
Deneme yanılmayla öğrenme ve kurum yönetme kültürü ilk çağlarda uygulanıyordu. Oysa günümüzde bilim diye bir şey var ve YÖK de, üniversiteler de onu temsil ediyor.
İlle de bir şey yapacaklarsa, referansları bilim olmalıdır.
Olsa, bu kadar zikzak çizmezlerdi!..