Günümüzde en değerli hazine, bilgi ve zaman. Birini kazanmak,
diğerini de geri getirmek zor ötesi!
Ve her iki konuda da yerlerde sürünüyoruz.
Bilgi Toplumu olmanın gereklerini zerre kadar yerine
getirmiyoruz.
Daha da vahimi, bilgili olanı ödüllendirme yerine adeta
cezalandırıyoruz...
İşsizlik sıralamasının en tepesinde üniversite mezunlarının olması,
bilim insanlarımızın maaş skalasının en diplerde yer alması,
Ar-Ge’ye yapılan harcamaların yok denecek kadar az olması boşuna
değil.
Zaman konusundaki hovardalığımızı ise mantık ölçüleri içerisinde
anlamak mümkün değil.
Seçimin üzerinden neredeyse 50 gün geçti, hâlâ hükümet
kurulamadı.
Uçaklar saatlerce rötar yapıyor, randevulara saatlerce geç
geliniyor, üç günde tamamlanabilecek kayıtlar üç ay devam ediyor,
on dakikalık yol iki saat sürüyor, televizyonlarda 22.00’de
başlayacak denilen film 24.00’te zor başlıyor ve bu zaman katliamı
kimsenin umurunda değil!
Zamana saygının olmadığı yerde hiçbir şey olmaz.
Nitekim olmuyor da...
Zaman yönetimi şart
Okullarda kazandırılması gereken davranışların en başında zamanın
önemi geliyor.
Her dakikanın en verimli ve en bilinçli şekilde
değerlendirilmesinin öğretilmesi gerekiyor.
Ama balık baştan koktuğu için zamanın belki de en hovardaca
harcandığı kurumların başında MEB ve okullar geliyor.
Avrupa’da trenlerin kalkış ve varış saatleri bize göre çok
enteresan.
Örneğin 14.37’de kalkıyor, 15.22’de varıyor.
Bir dakika bile sarkması mümkün değil.
Gelişmiş bütün medeni ülkelerde dersler, sempozyumlar, konferanslar
da zamanında başlar, zamanında biter.
Oysa bizde zamanında başlayıp, zamanında biten bir sempozyum görmek
neredeyse mümkün değil.
Hele bir de siyasetçi konuklar varsa!
Dakik olanı görürseniz, ne olur düzenleyenleri kutlayın.
Çünkü onlar bizden yüz adım öndeler...
Kimyamız bozuldu!
Hemen her konuda olduğu gibi zaman yönetimi konusunda da kimyamız
bozuldu ve acilen fabrika ayarlarına dönülmesi gerekiyor.
Peki, bu nasıl olacak?