MECLİS'te Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile karşılaştık.
Gelişmelerden dolayı memnundu. Yüzü gülüyordu.
“Rusya’ya ne zaman gidiyorsunuz?” diye sordum. “Cuma günü” diye karşılık verdi. Rusya’yla ilgili gelişmeleri sordum. “Sayın Cumhurbaşkanımızın Putin’le yapacağı görüşmeyi bekle” dedi.
Cumhurbaşkanlığı kaynaklarında da benzer bir beklenti vardı.
İDEALİZMDEN REALİZME
Dışişleri Bakanı ile sohbet ederken Başbakan Binali Yıldırım
kalabalık bir ekiple yürüyordu. Karadeniz Ekonomik İşbirliği
heyetinde yer alan bir milletvekili o sırada kulağıma eğilerek,
“Dış politikada idealizmden realizme geçiyoruz” dedi.
İsrail’le başlayıp Rusya’yla devam eden, Mısır ve Suriye’yi içine alacak şekilde genişlemesi beklenen yeni dış politikanın kodlarını veriyordu.
Başbakan bunu, “Dostları artırıp düşmanları azaltmak” olarak tarif ediyor.
1 Haziran tarihinde, “Dış politikada rötuş” başlıklı yazıda, bir revizyon ve restorasyon sürecine girildiğini yazmıştım. Ertuğrul Özkök ise “Sevgili Selvi, basit bir rötuş mu dedin?” diye sormuştu.
Basit bir rötuş olmadığı ortaya çıktı. Ancak Türkiye Cumhuriyeti sürat motoru gibi değil. Transatlantik gibi. Restorasyon süreci yavaş oluyor, zaman alıyor.
Ama önemli olan rota.
İsrail ve Rusya ile girilen süreç sadece bir rötuş değil, bölgesel ve uluslararası ilişkilerin yeniden tanzim edildiği bir dönemi işaret ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem İsrail hem Rusya sürecini yöneten irade.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yazdığı mektupta kullandığı ifadeyle ilgili tartışmaya eğildim.