Adana’dan Hatay’a doğru yola çıktık.
Hava açık. Yolda konteyner yüklü TIR’lar gördüm. Hatay’a doğru gidiyorlardı. Deprem bölgesinde ilk başta arama kurtarma ekibi öncelikli ihtiyaçtı. O devam ediyor. Şimdi çadır ve konteyner öncelikli ihtiyaç haline geldi. Yardım kampanyalarında da çadır ve konteyner öncelikli olmalı. İskenderun Limanı’ndaki konteyner yangını söndürülmüş, denizden yoğun bir soğutma yapılıyor ama duman yükselmeye devam ediyor. Bu arada Hatay’a yaklaştıkça ambulansların yoğunluğu artıyor. Kırıkhan çıkışından itibaren zaman zaman Hatay’a araç girişine izin verilmiyor, sadece görevli olanların geçişine izin veriliyor. Hatay’a geldiğimizi önceden yeşilliğiyle fark ederdik.
HATAY YIKILMIŞ
Hatay’a geldiğinizi şimdi ise depremin dehşetinden anlıyorsunuz. Bir yola giriyorsunuz, az sonra bir bina çökmüş. Yan taraftan geçeyim diyorsunuz, orada bir bina yan yatmış. Hatay’ın en yüksek yerine çıktım. Bir toz bulutu yükseliyor şehrin üzerinden. Bir de tek bir ses duyuluyor. O da ambulansların sirenlerinin sesi. Şehrin belli noktalarına AFAD çadırları kurulmuş.
DEPREMDEN ÖTE
Hatay’ı görmediyseniz depremle ilgili şimdiye kadar ki bildiklerinizi unutun. Hatay’daki deprem ötesi bir şey. Yüzyılın afeti. Hatay’ın en yüksek noktasına çıkıp şehri izledim. Enkaz yığınlarının üstünden toz bulutları yükseliyordu. Her zaman cıvıl cıvıl olan Hatay gitmiş, yerine depremin yıkıntıları altında inleyen bir Hatay gelmiş. Şehirde duyulan tek ses ambulansların siren sesi. Hangi Hataylıyla konuştuysam, “Antakya diye bir yer kalmadı” dedi. “Kalbimin yarısı gitti” diyenler oldu. Deli deli akan Asi Nehri bile durgundu.
BU ENKAZDAN SAĞ ÇIKTI