Hiçbir makam, mevki talebi yoktur. “İlmi çalışmalar içinde
kalacağım” diyor. Görmez, Diyanet’ten ayrılsa da 15 Temmuz gecesi
camilerden okuttuğu salalar unutulmayacak.
Şimdi size o gece yaşananları ve 15 Temmuz’a damgasını vuran
salaların öyküsünü anlatacağım.
15 Temmuz gecesi saat 22.00 sıralarıydı.
MİT’in Yenimahalle’deki yerleşkesindeki yemek masasında MİT
Müsteşarı Hakan Fidan, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ve
Suriye muhalefetinden din adamı Muaz el Hatib vardı.
Hakan Fidan yemeğin başında, “Ciddi bir ihbar söz konusu, sizinle
görüşmemi tamamlayamayabilirim” demişti. Çorbasından iki kaşık
almıştı ki gelen haber üzerine yerinden fırladığı gibi dışarı
çıktı.
Mehmet Görmez ile Muaz el Hatib ne olduğunu anlamaya çalışırken,
hışımla içeri giren görevliler, “Sizi sığınağa alacağız” dedi.
Sığınağa inerken bir patlama oldu. “Saldırıya uğradık” dediler. Tam
o sırada Mehmet Görmez’in eşi aradı. Hatice Hanım’ın sesi
telaşlıydı. “Mehmet darbe oluyor” dedi. Bir çırpıda, İstanbul’dan
Cumhurbaşkanlığı’ndaki bir görevlinin eşinin aradığını, “Buranın
etrafını sardılar, darbe oluyor” dediğini aktardı. Görmez, MİT’te
olmanın verdiği güvenle, “Ben de bu işi en önce haber alacak bir
yerdeyim, onlar öyle bir şey demedi, belki terör saldırısıdır”
karşılığını verdi.
Cumhurbaşkanı’nın darbeyi Ziya enişteden öğrenmesi gibi, MİT’teki
Diyanet İşleri Başkanı da darbeyi eşinden haber almış ama
inanmamıştı. Sığınağa indiler. İkinci bir patlama daha oldu. Görmez
o an darbe girişimi olduğunu anladı. Bunun üzerine görevlilere,
“Beni buradan çıkarın, benim vazifelerim var, yapmam gereken işler
var” dedi. Saldırı altındayız, en güvenli yer burası demelerine
rağmen ısrar etti. Bu kez, “Sizin aracınız zırhlı değil” dediler.
Görmez’e MİT’in zırhlı araçlarından birini verdiler, Muaz el Hatib
ise Görmez’in aracıyla hareket etti. İkisi zıt yönlere gittiler.
Araç, MİT’in iki No’lu kapısından Formula 1 yarışındaki gibi
fırlayarak çıktı. MİT’in etrafını dolaşıp Demetevler’deki sokak
aralarına girdi. O arada şüphelenen Görmez, “Ne oluyor, nereye
gidiyoruz” diye sordu. Öndeki görevli geriye dönerek, “Darbe oluyor
hocam” dedi. Görmez’in yüzünün gerildiğini görünce, “Siz merak
etmeyin, sizi koruyacağız” diye konuştu.
DARBECİ TELEFONDA
O arada Diyanet İşleri Başkanı’nın telefonu çaldı. Tanımadığı bir
numaraydı, yine de açtı. Çok otoriter bir ses, “Mehmet Görmez’le mi
görüşüyorum?” dedi. Görmez’in, “Evet” karşılığını vermesi üzerine,
“Hocam ne oluyor?” diye sordu. Görmez’in, “Kimsiniz” sorusuna,
“Duyarlı bir vatandaş” cevabını verdi. Diyanet İşleri Başkanı,
“Benim numaramı bulduğunuza göre, ne olduğunu bilirsiniz” dedi,
karşılık beklemeden telefonu kapattı. Eşini aradı. Eşi, “Burası
tekin değil, evin etrafında birileri var. Seni almaya gelmişler.
Buraya gelme” dedi. Bağlıca’da oturan büyük kızının evine geçti.
Eve girmişti ki telefonu tekrar çaldı. Arayan aynı numaraydı.
Telefonu açtığında aynı ses daha otoriter bir ses tonuyla, “Beni
iki dakika dinlemeniz lazım” dedi. Görmez telefonu kapattı, yeri
belirlenmesin diye kartı çıkarıp bataryayı ayırdı.
UYANIŞIN SEMBOLÜ SALALAR
MİT’ten çıktığı andan itibaren, “Ben ne yapabilirim” diye
düşünüyordu. Kıbrıs Barış Harekâtı başlayınca din görevlisi olan
babası, “Mehmet, minareye çık, sala ver” demişti. Onu hatırladı. 13
yaşındayken babasının verdiği talimat, darbe gecesine damgasını
vurdu. Az sonra minarelerden salalar okunmaya başladı. Tüyleri
diken diken eden salalar, darbeye karşı direnişin ve bir milletin
uyanışının simgesi oldu.
Camilerden salalar okunurken, Mehmet Görmez, Cumhurbaşkanı
Erdoğan’a ulaşmayı başardı. “Sayın Cumhurbaşkanım İslam dünyasının
duası arkanızda, siz kazanacaksınız. Ben camilerden salalar
verdiriyorum ve herkesi hukukuna sahip çıkmaya çağırıyorum” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Allah razı olsun Mehmet Hoca” dedi,
ardından ilave etti; “Salalar verilsin, herkes hukukuna sahip
çıksın”.
Böylece, “Darbelerin susturduğu salalardan, darbeleri susturan
salalara” gelindi.