Artık demir alma vakti geldi limandan. 2001 yılı Haziran ayından bu yana çalıştığım Yeni Şafak'tan veda zamanı. Gazeteciliğe başladığımda Türkiye, darbe sürecinden demokrasiye geçişin sancılarını yaşıyordu. Özal çiçeği burnunda bir Başbakan, Süleyman Demirel ise yasaklı bir liderdi. Özal'ın ilk olarak Afyon gezisini takip etmiştim. ANAP'ın yeterince aracı olmadığı için parti yöneticilerinin özel araçlarına vermişlerdi bizi. Dönüşte Mustafa Taşar'ın aracıyla Sivrihisar'da kaza geçirdik. PKK'nın ilk eylemi olan Şemdinli-Eruh baskınından sonra Özal'la birlikte gittiğimiz Şemdinli'de başka bir işle karşı karşıya olduğumuzu anlamıştım. O günden bu yana Kürt sorununu yakından izlemeye başladım. Özal'lı yılları takip ettim, eski liderlerin siyasete dönüşlerine tanıklık ettim. Yeniden başlayan Demirel'li dönemi izlerken çok şey öğrendim. 12 Eylül darbesinin götürdüğü Demirel, Ecevit, Erbakan'ın iktidara tırmanış yıllarını ilgiyle izledim. 12 Eylül'ün yasaklıları, tek tek başbakan ve cumhurbaşkanı olurken bir kez daha anladım ki, milletin kalbindeki sevgiyi silmeye hiçbir darbe yeterli olmuyor. 90'lı yılları Meclis muhabiri olarak izledim. 28 Şubat'a giden süreci, Tansu Çiller'li, Mesut Yılmaz'lı günleri, DEP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını ve askerin siyasete müdahalesini Meclis kulislerinde sıcağı sıcağına izledim. 90'lı yıllar, anahtar teslimi partilerin kapatıldığı günlerdi. Siyasi muhabirler olarak bir ayağımız yargıda, diğer ayağımız Meclis'teydi. DGM'de DEP'lilerin davasını, Anayasa Mahkemesi'nde ise Refah Partisi'nin kapatılması davasını izledim. Refahyol ile 28 Şubat atbaşı gitti. 90'lı yılları kulislerin içinden izledim. Gazetecilik yaparken aynı zamanda çok şey öğrendik, mesleğim ikinci üniversitem oldu.