Dünkü yazımda, geçen hafta yaşanan İran-Taliban çatışması değinmiş ve “Mezhep fitnesi nereye gider, kim ve nasıl kullanır?” diye bir soru sormuştum.
Ve eklemiştim:
İslam dünyası içindeki teolojik kırılmalar, mezhebi ve meşrebi düşmanlıklar, aynı geçmişte ve Ortadoğu’da olduğu gibi, gelecekte de Orta Asya’daki jeopolitik gelişmelere damga vuracak gibi gözüküyor. En azından içten ve dıştan birileri, bu kavramsal bozuklukları, kırılmaları, düşmanlıkları, dogma, bağlılık, biat ve angajmanları kullanmak isteyecek.
Tarihsel süreçlere ve yakın dönemde coğrafyayı kasıp kavuran vekalet savaşlarına ve iç istikrarsızlıklara baktığımız zaman İslam dünyasına yuvalanmış mezhep ve meşrep fitnesinin nasıl kullanıldığı ve süreçlere nasıl damgasını vurduğunu görüyoruz.
- Irak’ın işgaline ve işgal yıllarına bir bakın… İşgaldeki eksenleşme, 2006’da çıkan iç savaş, 2013’de baş gösteren Aşiret İsyanı, 2014’de ortaya çıkan DEAŞ ve DEAŞ’a karşı Sistani’nin Vel Kifai Cihat (Vacip olan Cihat) fetvasıyla kurulan Haşdi eş Şabi’ler, hepsi mezhep kökenli.
- Hak arama gailesiyle baş gösteren Suriye iç savaşının zaman içinde mezhep ve meşrep (Sünni-Şii-Alevi-Nusayri) eksenli bir iç savaşa evrildiğini görüyoruz.