30 Ağustos 1922'de zaferle neticelenen “Büyük
Taarruz”un 93. yıldönümünü idrak ettik. Eylül ortalarında
tamama erdirilen zafer sayesinde “Misak-ı Milli”
büyük ölçüde garanti altına alındı. 1923'teki “Lozan
Antlaşması”yla ise Anadolu ve Trakya toprakları üzerinde
yeni bir devletin varlığı tescil edildi. 1922'de, şimdi Doğu'da
komşularımız olan ülkeler de işgal altındaydı. Osmanlı'ya karşı
İngilizler ve Fransızlarla işbirliği yapan Arap liderler
aldatıldıklarını anlamış bulunuyorlardı. Araplar için
'vaadedilmiş topraklar' lafta kaldı.
“Büyük Arap İmparatorluğu” hayali gerçekleşmediği
gibi bölge paramparça edildi. Arap liderler böyle bir akibeti
önceden göremediler ve kolayca kandılar.
Şimdi de durum pek farklı değil. ABD ve şerikleri bu kanamalı
bölgede yeni bir düzen kurma peşindeler. Sorun, bölgenin kaç
parçaya bölüneceği ve bu bölme işleminin daha kaç ülkeye teşmil
edileceği. Söylemler ve niyetler farklı. Sözde inşacı güçler
niyetlerini açık etmiyorlar. Bölgeye yönelik yerli perspektifler
ise gizli niyetlerin kamilen tespit edilmesiyle etkinlik
kazanabilirler.
Haritalar ebedi değillerdir, değişebilirler. “Birleşmiş
Milletler Cemiyeti” 50 kadar üyenin iştirakiyle kuruldu.
Sömürge altındaki ülkelerin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla bu
sayı giderek daha da arttı. Süreç içinde Kore, Vietnam, Pakistan
gibi bazı ülkeler de bölündüler. 1990'ların başlarında
“Soğuk Savaş” sona erdi ve “Sovyetler
Birliği' dağıldı. Böylece BM'ye yeni üyeler katıldı. Bugün
BM'nin 193 üyesi var. Son bir örnek, BM'de şimdi iki Sudan yer
alıyor. Suriye, Irak, Somali, Yemen fiilen bölünmüş haldeler.
Yugoslavya'dan 7 devlet çıktı, bakalım Irak ve Suriye'den kaç
devlet çıkaracaklar.