21. Yüzyıl'ın en önemli sorunlarından biri hiç kuşkusuz kıtalar arası büyük göç dalgaları olacak. Göç, tarihin en eski devirlerinden beri süregiden bir olgu. Eski yurtlarında geçim sıkıntısı çeken Asyalı kavimler yeni yaşam alanları bulmak için dalgalar halinde Batı'ya aktılar.
Alman tarihçi Franz Altheim'ın tarifiyle bu coğrafi göç kuşağı şöyledir: Kuzey Almanya'nın alçak ovasından başlayan düzlük Ural Dağları'yla kesilmekten çok biçim kazanarak Yenisey Irmağına kadar gider. Sibirya ormanlarının güney sınırı ile kurak stepler ve çöller arasında uzanan çayırlık yerler bir şerit halinde göçmenlere yol gösterir. İç-Moğolistan'dan Kırgızistan ve güney Rusya steplerine doğru giden bu geniş çayır kuşağı Avrupa'da Romanya''ya, Tais vadisine, Avusturya'ya küçük Alföld'e kadar uzanıyordu. Bu coğrafi kuşak Gobi Çölünden Tuna'ya kadar 8 bin kilometreyi aşıyor. Çoğunlukla düz ve yer yer hafif kabartılarla süregiden arazi gidiş-gelişi güçleştirmediği gibi uzaklıkları kolayca aşmaya yarıyordu.
Bu coğrafi kuşağın kendine has bir dinamiği var. Sanki tarihin o büyük “Kavimler göçü” için özel olarak yapılmış gibidir. Uçsuz bucaksız Asya karasının doğu köşelerinden kopan göçler dünyanın kaderini değiştirdi. Asya bozkırlarının savaşkan atlı halkları, Hunlar, Avarlar, Hazarlar, Peçenekler bu kuşak üzerinden Batı'ya aktılar. Avrupa'yı sarsan Hunların bir kısmı Asya'ya dönmek yerine Macaristan ovasını yurt edindiler. 1500 yıl sonra, ülkelerindeki iç savaştan kaçarak yeni bir hayat kurmak isteyen sığınmacılar bu Macaristan'da durduruldular.