Halep gözlerimizin önünde harap oldu. O güzelim şehir tanınmaz
hale geldi. Musul'u da böyle bir tehlike bekliyor. 13. yüzyıldaki
Moğol istilasından bu yana bölgede bu kadar vahşeti, gaddarlığı,
felaketi bir arada görmemiştik. Emperyalist güçler, muhteris
diktatörler, savaş ağaları, mezhepçi fanatikler, petrol ve doğalgaz
gibi kamusal kaynaklara konmak isteyen yerel bencil güçler
elbirliğiyle bu güzide şehirlerimizi yaşanmaz hale getirdiler.
Amerikalıların, Fransızların, İngilizlerin ve sair yabancı güçlerin
ne işi var Musul'da? Emperyalist güçlerin insanlık için hakiki bir
çaba sarfettikleri nerede görülmüş? İngiltere, Fransa ve Rusya
1916'da “Sykes-Picot” gizli anlaşmasıyla Osmanlı topraklarını
aralarında üleştiler. Oysa İngilizler aynı topraklar üzerinde Mekke
Şerifi Hüseyin'e büyük bir “Arap İmparatorluğu” vaat etmişlerdi.
Şerif Hüseyin gizli anlaşmayı öğrendiğinde her şey bitmişti.
İhanetin bedeliyse yine ihanet olmuştu. Sykes-Picot anlaşmasında
Musul Fransızlara taahhüt edilmişti. Ne ki İngilizler zengin petrol
yatakları sebebiyle Musul'u kendilerine ayırdılar. 30 Ekim 1918'de
Osmanlı Devleti'yle ateşkes imzalanmasına rağmen İngilizler Musul'u
ele geçirmek üzere hızlıca harekete geçtiler. Musul'daki Osmanlı
kuvvetlerine kumanda eden Ali İhsan Paşa güneyden Musul'a ilerleyen
İngiliz kuvvetlerine ateşkes hükümlerini hatırlatarak geri
çekilmelerini istedi. İngilizlerse “ateşkesten haberimiz yok”
diyerek ilerlemeye devam ettiler.
“Mondros Ateşkes sözleşmesi”nin 7. maddesine göre İtilaf devletleri
güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde
herhangi bir yeri işgal edebileceklerdi. Musul'daysa böyle bir
durum sözkonusu değildi. İngilizler bunun da bir yolunu buldular.
Bazı yerel aşiretleri teşvik ve tahrik ederek Musul yakınlarındaki
köyleri yağmalattırarak sunî bir asayiş sorunu meydana getirdiler.
Bu bahaneyle de Musul'u muhasara altına aldılar.