“Göçmenler” meselesi Batı dünyasındaki siyasi gelişmeler üzerinde kaldıraç etkisi yapıyor. Bu mesele Almanya’da “60 yıldır ortaklık yapan “Hıristiyan Demokrat Parti(CDU)” ile “Hıristiyan Sosyal Birlik(CSU)” arasındaki ittifakı zehirliyor. CSU lideri ve İçişleri Bakanı Horst Seehofer, Angela Merkel’in görece ılımlı göç politikasına muhalefet ediyor. Seehofer hem Bakanlık ve hem parti liderliğinden istifa edeceği tehdidiyle Merkel’i köşeye sıkıştırıyor. Seehofer “ben gidersem, Merkel de gider” pozisyonunda. Merkel, Seehofer’e taviz verir ise diğer ortağı Sosyal Demokrat Parti’yi kaybedebilir. Merkel her halükârda bıçak sırtında.
Hıristiyan Demokratlar’dan daha muhafazâkâr bir çizgide olan CSU, Almanya’da sadece Bavyera eyaletinde faaliyet gösteriyor. Bavyera CSU’nun yıkılmaz kalesi. Ancak CSU’dan daha Sağ’da olan “Almanya için Alternatif(AfD)” partisinin yükselişi bu eyalette de etkili oluyor. Ekim ayında Bavyera’da seçimler var ve CSU hakimiyetini kaybetmek istemiyor. AB karşıtı AfD sadece Sağ’dan değil Sol parti seçmenlerinden de önemli miktarda oy devşiriyor.
Avrupa’da göçmen karşıtı hareketler ‘anti-İslam’ çizgide kendilerini ifade ediyorlar. Bu hareketlerin bir diğer özelliğiyse “AB’ye karşı oluşları. “Federal Avrupa” ile “Uluslar Avrupası” tezleri arasında savaş yaşanıyor. ABD cephesinde bu savaşı “Beyaz, Hıristiyan Amerika” savunucuları yürütüyor. Trump’ın şımarık ve haylaz ideoloğu Steve Bannon’a göre İslam, ‘Hıristiyan-Siyonist Batı Uygarlığı’ için varoluşsal bir tehdit. Bayvera Eyalet Başbakanlığını bırakarak Federal Hükümette İçişleri Bakanı olan Seehofer ise İslam dininin Almanya’ya ait olmadığını ve ülkenin Hristiyanlıkla şekillendiğini söyleyerek işe başlamıştı.