Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda korkunç bir şekilde öldürülmesinin ABD-Suudi ilişkilerine gölge düşürdüğü bir gerçek. “Kaşıkçı Cinayeti” sebebiyle Amerikan Kongresi’nde Suudi Arabistan’a yaptırımların yanısıra Yemen’de verilen lojistik desteğin kesilmesine ilişkin öneriler gündeme gelmişti. Trump yönetimiyse Riyad ile ‘stratejik ittifak’ı sekteye uğratmayacak ölçüde yaptırımlar getirilebileceğini duyurmuştu. Nitekim Savunma Bakanı James Mattis, Yemen’de Suudi öncülüğündeki askeri koalisyona havada yakıt ikmalinin durdurulduğunu duyurdu. Mattis’in koalisyon güçlerinin kendi yakıt ikmallerini yapabilecek düzeye geldiklerini ifade etmesiyse dikkat çekici bir ibareydi.
ABD’nin Riyad ile stratejik ittifakının temel taşı, ‘İsrail’in çıkarları’. İttifakın diğer üyeleriyse “Birleşik Arap Emirlikleri” ve “Mısır”. Bu üç aktör, Trump’ın sözde ‘Ortadoğu Barış Plânı’nın kilit unsurları. Trump’ın Netanyahu hükümetine verdiği cömert destekse, İsrail’in yasa dışı yerleşimlerini artırmasını teşvik etti. İsrail Doğu Kudüs’te 800’e yakın konut inşası için izin verdi. Uluslararası hukuku hiçe sayan bu girişim, yine cezasız kaldı. Zaten İsrail’in Ortadoğu’da kilit bir sorun olmasının yegâne sebebi hukuksuz girişimlerin cezasız kalması.
‘ABD-Suudi ittifakı’ndan fayda umanlar listesinde ilk sırada tabii ki Netanyahu Hükümeti var. ABD’deki Trump yanlısı “Evanjelik Hıristiyan- Siyonistler” de ittifakın bozulmaması için girişimlerde bulunuyorlar. Bu ay başlarında, Jerry Evans ve eski Kongre üyesi Michele Bachmann gibi Trump’ın din danışmalarının da içinde yer aldığı Evanjelik bir heyet Abu Dabi Prensi Muhammed Bin Zayed ve Suudi Prensi Muhammed Bin Selman’ı ziyaret etti. İsrail’de...