Belçika'yı sarsan bombalı saldırıların faillerinden biri
(İbrahim el Bakraoui) geçen yıl Türkiye'den sınır dışı edilmiş.
Üstelik Belçika hükümeti bu kişiyle ilgili olarak uyarılmış. Ancak
Belçika hükümeti, terörizmle bağlantısı tespit edilemediği
gerekçesiyle şahıs hakkında işlem yapmamış. Brüksel patlamalarının
ardından Adalet Bakanıyla İçişleri Bakanı, Türkiye'nin uyarısının
dikkate alınmadığının ortaya çıkması üzerine istifalarını sundular.
Gerçi istifaları kabul edilmedi, o ayrı.
Aslında konu son 15 yıldır Belçika'da tartışmalara yol açan adalet
sistemindeki boşluklarla yakından ilgili. Bunun böyle olduğunu
önceki gün dikkatle izlediğim bir Belçika filminden öğrendim.
Belçikalı Yönetmen Jan Verheyen'in 2013'de çektiği “Adalet
Peşinde(Het Vonnis)” filmi, adalet sisteminin boşluklarını dramatik
bir olay üzerinden işlemiş. Özgürlük, hukuk ve güvenlik arasındaki
dengenin ne kadar hassas olduğunu gözler önüne seren enteresan bir
film. Brüksel patlamalarıysa, “Adalet Peşinde” filminde işlenen
konuyu yeniden alevlendirdi.
Kariyerinin zirvesinde bir şirket yöneticisi olan Luc Segers'in eşi
markette alış veriş yaparken gasp edilerek hunharca öldürülür. Luc
Segers de ağır şekilde darp edilir. Babasının darp edildiğini
izleyen küçük kız ise yoldan geçen bir aracın çarpmasıyla hayatını
kaybeder. Bir süre komada kalan Luc Segers taburcu edildiğinde
elinde hiçbir şeyi kalmayan bitik bir adamdır. Buna rağmen katilin
yargı önüne çıkarılarak hak ettiği cezaya çarptırılmasını
ummaktadır. Ancak, gözaltına alınan katil dava açma işlemlerinde
yapılan bir 'usül hatası' yüzünden serbest bırakılır. Evraklarda
bir imzanın eksikliği sebebiyle toplanan deliller geçersiz sayılır.
Olay kamuoyunda şiddetli tartışmalara yol açar. Adalet Bakanı ve
yargı sistemi eleştirilerin hedefi haline gelir.