"Koç Holding” yöneticilerinden Ali Koç, Antalya'da
gerçekleşen “G20 Zirvesi”nde kapitalizme yönelttiği sert
eleştirilerle dikkatleri üzerine çekmişti. Eleştirinin en dikkat
çekici cümlesi, “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin
ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum
seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun
kapitalizmdir” cümlesiydi. Ali Koç bu eleştirileriyle, içinde
bulunduğu kapitalist çevreleri üzmüş olmalı ki “Habertürk”e verdiği
söyleşide sözlerine şu şekilde açıklık getirme ihtiyacı
hissetmiş:
“Benim açımdan konunun temeli, kapitalizmin ortadan kaldırılması ya
da yok edilmesi değil, kapitalizmin daha sürdürülebilir, eşitlikçi
ve adaletli bir sisteme dönüşmesi.”
Yüzyıllardır “emek” ve “sermaye” arasındaki dengede gidip gelen
sarkacın bu kez fazlaca sermaye tarafına kaçmış olmasının ciddi
sorunlara yol açtığını söylüyor Koç. Oysa sorun sadece sermaye ve
emek arasındaki bu çelişkide düğümlenmiyor. Sermaye üretimden, reel
ekonomiden kaçıyor, finansal sektörlere yöneliyor. Sanayiciler
birer ikişer banker oldular. Hangi saikle yapıyorlar bunu?
Finans sektörü kısa vadede kâr açısından çok daha verimli hale
geldiği için sermaye reel ekonomiden vebâdan kaçar gibi kaçıyor.
Tabii bunun sorumlusu sadece sermaye sahipleri değil. Asıl,
ekonomik ortamı finansal sektör için çok cazip hale getiren sistemi
yargılamak lazım.
Güney Kore'li iktisatçı Ha-Joon Chang'ın dediği gibi, bu
ortam, reel sektör şirketlerinin uzun vadeli gelişim için ihtiyaç
duydukları 'sabırlı sermayeyi' güvence altına almalarını
zorlaştırıyor. Chang'a göre “finans sektörü” ve “reel sektör”
arasındaki hız farkı azaltılmalı. Tabii bu, finans sektörlerinin
verimliliğinin bilinçli şekilde azaltılması gerektiği anlamına
gelir. Peki kim yapacak bunu? Öte yandan finansal kapitalizmin
krizlerinin bedelini 'devlet' ve 'halk'ın ödediğini de
hatırlatmalıyız.
Ali Koç kapitalizmin daha sürdürülebilir, eşitlikçi ve adaletli bir
sisteme dönüşmesini temenni edebilir tabii ama özü itibariyle
kapitalizm eşitlikçi ve adaletli bir sisteme dönüşemez, bu onun
tabiatına aykırı. Kapitalizm adalet dağıtan, eşitlik sağlayan bir
sistem hiçbir zaman olmamıştır.
Son 200 yılımız, şişeden çıkmış azgın, doyumsuz bir cini andıran
kapitalizmin insanların hayatlarını boydan boya yarıp geçerek
estirdiği trajedilerin, çılgınlıkların ve sömürgeciliğin tarihi
değil midir? Kapitalizm insanı kirletmekle kalmadı, tabiatı da
ifsâd etti. “Küresel iklim değişikliği” başta olmak
üzere, insanlık, kapitalizmin son yüz yıl içinde yaptığı tahribatı
onarmak için ağır bedeller ödeyecek.
500 yıllık tarihiyle kapitalizm, ne idiğü belli bir olgu. Bencillik
ve kişisel çıkarı temel alan, ahlakî kısıtlardan soyutlanmış, hatta
para kazanma hırsının ötesine geçerek tahakküm ideolojisine
dönüşmüş modern bir paganlık. Kapitalizm 'insan'ın ele geçirilip
çarpıtılmasının bir hikayesidir. Kapitalizm öyle bir ideoloji
üretti ki, 'erdemli' olmayı başarabilmek veya 'kamusal yararı'
tercih edebilmek için insanın kişisel çıkarından veya mutluluğundan
adeta feragat etmesi gerekiyor.