ABD Başkanı Donald Trump’ın Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un ile Mayıs ayında yüz yüze görüşmeyi kabul etmesi herkes için sürpriz oldu. Trump, ABD ile Kuzey Kore arasındaki nükleer gerilimde önceki başkanlara göre en sert savaş dili kullanan bir başkan idi. Hatta Trump, Kuzey Kore ile diplomatik yollardan diyalog ve müzakereyi savunan ABD Dış İşleri Bakanı Rex Tillerson’ı dünya kamuoyu önünde boşa düşüren tweet mesajları bile yayımladı. Trump, Kuzey Kore’yi taş üstünde taş kalmayacak ölçülerde harabeye çevirmekle tehdit etti. Öyle ki ABD medyasında Kuzey Kore ile savaşın çok yaklaştığına dair yorumlar yapıldı.
31 Aralık 2017 tarihli “2018’e girerken” başlıklı yazımda Washington’ın gündeminde Kuzey Kore’nin geri plâna itilip İran’ın daha fazla öne çıkarılacağına işaret etmiştim. Bu sadece İran ile ilgili değil. ABD için önümüzdeki süreçte “Ortadoğu” ve “Afrika” daha önemli olacak. İki bölge Çin’in “Yeni İpek Yolu” projesinin en stratejik ayaklarını oluşturuyor. Rusya’nın Suriye ve İran üzerinden Ortadoğu’da nüfuzunu arttırmasıysa bir diğer önemli sebep. İsrail’in çıkarlarının ABD’nin dış politikasını ipotek altına aldığını söylemeye gerek bile yok. Bütün bu etkenler Kuzey Kore geriliminin müzakere yolunun açılarak yumuşatılmasını gerektiriyor.
Kuzey Kore teknik olarak Güney Kore ile hâlâ savaşta. Kore savaşı bir barış antlaşmasıyla değil, 1953’te imzalanan ateşkes ile durdu. ABD vesayeti altındaki Güney Kore ile Çin himayesindeki Kuzey Kore arasında barış antlaşması için yapılan girişimler hep akamete uğradı. Kuzey Kore meselesi ABD ile Çin arasındaki güç mücadelesinin aracı haline dönüştü.
Kim Jong-Un...