Dünya politikası'nın belirlenmesinde nüfus hareketlerinin büyük bir etki yaptığı aşikar. Nitekim “Afrika”dan ve “Yakın Doğu”dan Batı Avrupa ülkelerine doğru göç akımı, Batı dünyasının en yakıcı sorunlarından biri haline geldi. “Avrupa Birliği”nin sadece 'merkez ülkeleri'nde değil “Balkanlar”da da bu sorun siyaseti derinden etkiliyor. Balkanlar'da yerleşik Müslüman azınlıklara yönelik ırkçı saldırılarda gözlenen artışlar bir ölçüde nüfus dengesinin değişimiyle de ilgili. AB ve çevre ülkelerinde siyasetin giderek daha sağa doğru uç vermesi gelecek yıllarda da bu sorunun belirleyici olacağını gösteriyor. ABD'de Donald Trump'ın seçilmesiyse Avrupa'da da siyaseti radikalleştireceği yönünde bir kaygı oluşturdu.
Avrupa'da “nüfus yaşlanması” ve doğum oranlarındaki düşüş büyük bir sorun olarak öteden beri zaten gündemde. Reel ekonominin gerilemesi, üretimin kısmen Asya'ya kaymış olması işsizliği artırırken bütçedeki sosyal yardım kalemlerini zorluyor. Batı Avrupa'nın kökleşmiş “sosyal devlet” öğretisi giderek güç kaybediyor, bu ülkelerdeki göçmen kitlelerse 'açık hedef' haline geliyor. Balkanlar'daysa AB'nin Almanya ve Fransa başta olmak üzere merkez ülkelerine doğru ciddi bir iş gücü göçü yaşanıyor. “Genç işsizler”deki artış göçü kışkırtıyor.
AB'nin “Doğu Avrupa” ve “Balkanlar”daki genişlemesi merkez ülkeler üzerindeki ekonomik yükü artırdı. İngilizlerin AB'den çıkması(Brexit), bu yükü daha fazla taşımak istemediklerinin göstergesi. Brexit, AB'nin merkez