Hollanda Hükümeti'nin izlediği siyasi tutumun 15 Mart'ta
yapılacak seçimlerle ilgisi var tabii ama tek sebep bu değil. Öfke
dolu İslam karşıtlığıyla temayüz eden Geert Wilders'in “Özgürlük
Partisi (PVV)”nin oylarını artırması iktidardaki “Özgürlük ve
Demokrasi için Halk Partisi (VVD)” için ciddi bir tehlike. Öyle
anlaşılıyor ki 'Wilders etkisi' Hollanda Hükümetini çılgınca bir
tutuma yöneltmiş görünüyor. Başbakan Mark Rutte, Wilders'e gidecek
oyları engellemek için Türkiye ile ipleri koparacak ölçüde siyasi
bir kriz çıkartabildi.
İzlediğimiz olaylar Avrupa'da İslam ve göçmen karşıtı, ırkçı,
hıristiyan sağ karakterli radikal bir dalganın merkez partiler
üzerindeki etkisinin birer yansıması. Merkez partilerini aşamalı
olarak radikalleştiren bu dalga önümüzdeki süreçte daha büyük
gelişmelerin habercisi olabilir. Almanya'da “PEDİGA (Avrupa'nın
İslamlaştırılmasına karşı yurtsever Avrupalılar)” hareketi ve
türevlerinin yol açtığı sarsıntıyı hatırlayalım. PEDİGA benzeri
hareketlerin taban kazanması plânlanmış bir sürecin işlediğini
gösteriyor. Şu an olanlar, suyu ısıtma egzersizleri.
Enzo Traverso, Fransa'da yayımlanan 17 Şubat 2017 tarihli
“Humanité”deki röportajında bugünün islamofobisinin 1930'ların
anti-semitizminin bazı özelliklerini gösterdiğine dikkat çekti.
Traverso, “Avrupalı aşırı sağ hareketler faşizmin mi nazizmin mi
ilkelerini yeniden benimsiyor” sorusuna “Öncelikle ortak özellikler
gösteriyorlar; bunlar temelde Avrupa Birliği'nin reddi, yabancı
düşmanlığı, özellikle de islamofobik boyutlu..” diye cevap veriyor.
Yani, Avrupa'da yeni bir 'anti-semitizm' oluşuyor, 'düşman'ın
adıysa “İslam”.