Donald Trump’ın seçim kampanyasının büyülü sözcüğü “Önce Amerika” idi. ABD Başkanı seçilmesi halinde Trump, sözde küresel düzenin malî ve askerî yükümlülüklerini pek fazla gözetmeyeceğini deklare ediyordu. Seçimleri kazanan Trump Beyaz Saray’da “Ulusalcılar” ve “Globalistler” olarak nitelenen iki fraksiyon istihdam etti. Askeri-endüstriyel kompleksi, enerji ve finans sektörü dahil, etkili çıkar güçleri bu kanatlar üzerinden temsil ediliyorlar.
Ocak 2017’den bu yana Trump yönetimde bütünlük sağlayamadı. Bu durum, ABD’nin geleneksel müttefikleri nezdinde güvenilirliğini sarstı. ABD’nin müttefikleri “Önce Amerika” söyleminin kendilerini nasıl etkileyeceği konusunda kafa karışıklığı yaşıyorlar. Trump’ın tweet’leri “Dışişleri” ve “Savunma” gibi kurumlardan gelen açıklamalarla çoğun çelişiyordu.
“Politico”dan James Kitfield 4 Ağustos tarihli yazısında “Trans-Pasifik Ortaklığı”, “Paris İklim Anlaşması” ve “NATO”yla ilgili olarak Trump’ın tweet’lediği mesajların müttefikleri tedirgin ettiğini kaydediyordu. Müttefikler, “Trump, kurallara dayalı uluslararası düzeni bozmak mı istiyor” diyorlardı. Savunma Bakanı James Mattis ise “bizimle kalın” diyerek endişeli müttefikleri teskin etmeye çalışıyor, Winston Churchill’e atfedilen, “Amerikalılar doğrusunu yaparlar, ama bütün kötü seçenekleri tükettikten sonra” sözünü tekrarlıyordu.
John Kelly’in Genel Sekreter olarak atanmasıyla Beyaz Saray’daki generallerin sayısı üçe çıktı. Diğer iki general, Savunma Bakanı James Mattis ve Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster. Kelly’in atanmasıyla McMaster’ın pozisyonu daha da güçlendi. Trump’ın, bazı tweet’lerinin önceden Kelly tarafından görülmesine izin verdiği de basına yansımıştı. Böylece Trump’ın dış politikayı tweet’lerle yönlendirmesinin son bulacağına ve “hizipler savaşı”na sahne olan Beyaz Saray’ın Batı kanadına disiplin geleceğine dair iyimser beklentiler oluştu.
Askerlerin siyasal karar mekanizmalarında etkin rol üstlenip üstlenmemeleri ABD’de öteden beri tartışılıyor. Siyasal kararlarda askerî etkinin bir norm olmaması gerektiğini vurgulamakla beraber mevcut durumun ‘istisna’ oluşturduğunu düşünenler var. “National Review”de “Trump Generallerinin Savunması” başlıklı bir yazı kaleme alan David French’e göre Amerikan tarihinin en düzensiz ve bilgisiz başkanının deneyimli generaller tarafından kontrol edilmesi olumlu bir gelişmeydi. French, sağcı medyanın aşırı unsurlarının hedef aldığı McMaster, Mattis ve Kelly’i kastederek, “Bu birkaç adamı Beyaz Saray’da görmek istiyoruz. Onlara orada ihtiyacımız var. Trump’ın generalleri kalmalı, Bannon gibi serseriler değil” diyordu.
Ulusalcılar Trump’ın dış politikada başarılı olması için McMaster, Mattis ve Dışişleri Bakanı Tillerson’ı azletmesi gerektiğini savunuyorlar. Globalistler de aynı gerekçelerle Beyaz Saray Baş Stratejisti Steve Bannon ve mürettebatının tasfiyesini istiyorlar. Yönetimde bütünlük sağlayabilmesi için Trump’ın bir tarafı tercih etmesi şart idi. Charlottesville kentinde beyaz-ırkçı grupların yol açtığı olayların ardından gözler Beyaz Saray’daki Breitbart kökenli radikal sağcılara çevrilmişti. Cuma günü Bannon’un kovulduğu haberi gündeme bomba gibi düştü.