Bazı milletvekillerinin fahiş boyutlardaki iletişim giderleri
hepimizi çok şaşırttı, hem de rencide etti. Oysa 'Kamu adına” görev
yapan milletvekillerinden daha duyarlı olmalarını beklerdik.
'Muhafazakâr', 'Sosyal-demokrat' yahut 'Milliyetçi'.. Bütün bu
siyasi görüşlerde “kamusal değerler” önemli yer tutar. Söylem
düzeyinde bile olsa, milletvekilleri bu değerleri koruyup
gözeteceklerine dair topluma söz verirler. Bu nedenle toplum,
Meclis'e gönderdiği vekillerinden bu sözleşmeye uymalarını
bekler.
Maalesef dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bizim ülkemizde de
“politik sınıf” kendine imtiyaz türetme eğilimi içindedir. Oysa
politik sınıf “kamu yararı”nı kişisel çıkarların önünde tutmakla
mükelleftir. Kamuyu ilgilendiren konularla iştigâl eden ve politika
üzerinde etki yapan zümreleri de bu sınıfa dahil etmek gerekiyor.
Siyasi partiler, yargı kurumları, belediyeler, sendikalar,
üniversiteler, meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve
basın yayın organları, hep birlikte 'yönetici seçkinler' olarak da
tarif edilir. 'Yönetici seçkinler' bir toplumun siyasî ve ahlâkî
önderleri olarak “rol model” işlevi görürler. Dolayısıyla yönetici
seçkinler toplumun vitrinidir, toplumun kalitesini temsil
ederler.
Dar anlamıyla “Politik sınıf” elbette yasalarla bağlıdırlar, ancak
yasaların dışında “sorumluluk ahlâkı”yla da bağlıdırlar.
“Sorumluluk ahlâkı” temel bir değerdir. Temel değerlerden yoksun
bir politika keyfilik üretir. Keyfilikse çoğun suça eğilimlidir.
“Millet adına” görev yapmak için seçilen milletvekilleri, yasal
boşlukları kişisel çıkarlar yönünde kullanmamak konusunda herkesten
daha fazla özenli ve daha fazla vicdanlı davranmak zorundadırlar.
Zira ilk elden kamu yararından sorumludurlar.